21 Ocak 2015 Çarşamba

Erkeğe erkeklik hissini kadın verir!

“Yuvayı dişi kuş yapar” söylemi, evliliklerdeki kadınların rollerine gönderme yapan anlamlı bir söz. Bir evlilikte kadın mutlu değilse o evliliğin mutlu olmasının zor olduğunu vurgulayan uzmanlar, erkeklerin duygusal davranış ve olaylara verdikleri tepkileri dahi kadınların şekillendirdiğini ifade ediyor. Yani sağlıklı ve huzurlu bir evlilikte kadına çok önemli görevler düşüyor.”

Evliliğin anahtarının kadınlarda olduğunu, mutluluğu yakalamanın yine kadınların elinde olduğunu hatırlatan Üsküdar Üniversitesi Feneryolu Polikliniği’nden Uzm. Psk. Seliyha Alten, erkeğin her davranış ve tepkisinin altında kadınların olduğunu vurguluyor. Alten;

“Kadınların öncelikle erkeklerin tüm duygusal davranışları ve olaylara verdikleri tepkilerinin kendilerine bağlı olarak değiştiğini bilmeleri gerekmektedir. Bu gerçek evliliklerin anahtarıdır ve bunun bilincinde olup buna yönelik doğru davranışlar sergileyen kadınlar evliliklerinde mutluluğu yakalayabilmektedir.”
Bir erkeğin eşinden en çok beklediği şeylerin başında çok fazla dile gelmese de takdir edilmek, onaylanmak ve şefkat olduğunu ifade eden Alten, erkeklerin kadının kendisini güçlü hissettirmesine ve kendisine ihtiyacı olduğunu bilmeye ihtiyaç duyduğunu kaydediyor.

Erkeğe erkeklik hissini kadın verir!
“Yani kendini erkek gibi hissetmek için karısının desteğini görmeyi tüm benliği ile beklemektedir. Erkeklerin kendisine bu şekilde hissettiren ve şefkat gösteren kadınlara eğilimi yüzyıllardır bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla aslında kadınlardan daha duygusal olabilen erkeklerin en büyük beklentisi bu alanda kendini göstermektedir. Kadınların eşlerine bu kalıpta yaklaşabilmeleri, aslında değişim gücünü elinde tutmalarına olanak sağlayan en önemli etkendir.”

Erkekler eleştirilmeden, suçlanmadan, akıl verilmeden dinlendiklerinde kendilerini daha rahat ifade edebilmektedir diyen Uzm. Psk. Seliyha Alten, çiftlerin birbirlerine zihin okuyarak davranmamaları gerektiği uyarısında bulunuyor.

Koşulsuz dinleyici olabilmek iletişimi sağlıklı kılıyor
“Evliliklerde çoğu iletişimin sorunlarının çiftlerin birbirlerinin zihinlerini okuyarak ona göre davranış gösterme eğiliminde olmasında kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla suçlanacağını, eleştirileceğini düşünen erkeklerin kendilerini iletişime kapamaları ya da dürüst davranmadıklarını görmekteyiz. Sağlıklı iletişim kurulmasını sağlayacak önemli tutumda kadına düşen rol koşulsuz bir dinleyici olabilmektir.”

Uzm. Psk. Seliyha Alten modern çağla birlikte kadınların psikolojik anlamda daha fazla yıprandıklarının altını da çiziyor.

Hoşgörülü kadın beklentilerinin karşılığını görüyor
“Modern çağın getirisi olarak ev içinde ve ev dışında ciddi sorumluluklar alan kadınlar psikolojik anlamda daha fazla yıpranmakta ve evlilik içerisinde erkeğin payına düşen sorumluluklarda beklentisini yukarıda tuttuğu gibi, ihmallere karşı daha duyarlı davranmaktadır. Bu ruh halinde kadın iletişim kurarken sağlıksız tutumlar gösterme olasılığı artmakta kocasını eleştiren, sürekli şikâyet eden ve hatta onları hor gören bir yapı içerisinde davranmaktadır. Oysa evde eşlerine karşı daha hassas, düşünceli davranabilmeyi başaran kadınların eşlerinden beklentilerini görebilme anlamında daha fazla destek aldıkları görülmektedir.”

Farklı fikirlerde ortak paydada buluşabilme önemli
Çevredeki kişilerin fikirlerine ilişkin de önemli uyarılarda bulunan Uzm. Psk. Seliyha Alten evlilikte biz olma gelişimine dikkat çekiyor.

“Evliliklerde kadınlar tarafından yapılan ve en sık görülen sağlıksız tutumlardan bir tanesi de yakın çevrenin desteğini aldığı konularda etkilenme düzeylerinin fazlalığı olmaktadır. Kadınlar özellikle çatışma yaşadıkları konularda, kararsız kaldıklarında yakın çevrenin fikirlerine başvurmakta ve genellikle bu çevrenin etkisi altında kalarak kararlar vermekte ya da iletişim şeklini sürdürmektedir. Oysa evliliklerde “biz olma gelişimi” kadın ve erkeğin ortak görüş birliğine varabilme becerisi ile doğru orantılıdır. Konu ne olursa olsun farklı görüş ve fikirler olduğu zaman ortak paydada buluşabilmeyi sağlayabilmek önemlidir.”

Ağrı kesici bağımlısı kimdir?

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Babür Dora, migren hastalarının doktor doktor gezerek aşırı dozda ağrı kesiciye yöneldiğini, oysa aşırı ağrı kesici kullanımının bir bağımlılık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.

Türk Nöroloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Dora, "Migrende ağrı başladığında hemen ağrı kesici kullanılıyor ancak önemli olan ağrı gelmeden bunu önleyici ve sıklığını azaltıcı ilaçlar alınmasıdır" dedi. Prof. Dr. Dora, toplumda sık rastlanan migrenin her 100 kişiden 16'sında görüldüğünü bildirdi.

Migrenin "epizodik" ve "kronik" olmak üzere iki ayrı tipi bulunduğunu, "epizodik" migrenin toplumda daha yaygın ortaya çıktığını ifade eden Dora, şu bilgileri aktardı:

"Epizodik migrende baş ağrısı yılda bir kez ortaya çıkabildiği gibi ayda 10-14 kez tekrarlayabiliyor. Kronik migrende ise ayda 15'den fazla tekrarlayan baş ağrısı söz konusudur. Bu tip migrende baş ağrısı artık müzminleşmiştir ve aşırı ağrı kesici kullanımını beraberinde getirir. Hasta giderek ağrı kesiciye bağımlı hale gelir, bu kısır döngü halinde devam eder. İlerleyen süreçte alınan ilaç yeterli olmadığı için doz giderek artırılır. Migren şekil değiştirerek 'ilaç aşırı kullanımı baş ağrısı'na dönüşür. Aşırı ağrı kesici kullanımı bir bağımlılıktır ve tedavi edilmesi gerekir. Böyle bir durumda ilaç kesilmeli ve hasta ilaçtan arındırılmalıdır."

AĞRI KESİCİ BAĞIMLISI KİMDİR?
Ayda 10 günden fazla ağrı kesici kullanan ve bunu en az 3 ay devam ettiren bir kişinin "bağımlı" olduğunu bildiren Dora, ilacın birden kesilmesi halinde vücudun buna tepki verdiğini, baş ağrısının şiddetlendiğini ve bulantı ortaya çıktığını anlattı. Dora, buna karşı uygulanan tedaviyle ilgili şunları kaydetti:

"Migrende yapılan en önemli yanlış, doktor doktor gezen hastanın aşırı dozda ağrı kesiciye yönelmesidir. Bir hastanın elinde 10 çeşit ağrı kesiciyle geldiği oluyor. Bir çok doktor, ağrı kesiciler aşırı kullanıldığında bağımlılık yaptığını bilmiyor. Tedavide hastaya destek veriyoruz. Ayda 10 gün migren ağrısı çeken bir kişinin hem özel, hem sosyal, hem de iş yaşamı olumsuz etkileniyor. Tedavide bu kişilerin ağrı kesicilere duyarlılığını artırıyoruz. Hedef migreni yok etmek değil, hayat kalitesine olumsuz etkisini azaltmaktır."

Migren için ağrı kesiciler dışında çok etkili alternatifler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Dora, "Migrende ağrı başladığında hemen ağrı kesici kullanılıyor ancak önemli olan ağrı gelmeden bunu önleyici ve sıklığını azaltıcı ilaçlar alınmasıdır" diye konuştu.

14 Ocak 2015 Çarşamba

Boşanmış çiftin çocuğu daha kolay boşanıyor

Boşanmalarda son dönemlerde bir artış yaşanıyor. Kişilerin henüz birbirini tanımadan evliliğe adım atmalarının boşanmayı hızlandırdığına dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Etiler Polikliniği Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, sosyal medyanın da boşanmadaki etkisinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade ediyor. 

Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Etiler Polikliniği Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, son dönemler artış gösteren boşanma vakalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Boşanmalarda son dönemlerde bir artış yaşanıyor. Kişilerin henüz birbirini tanımadan evliliğe adım atmalarının boşanmayı hızlandırdığına dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Etiler Polikliniği Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, sosyal medyanın da boşanmadaki etkisinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Sadakati zayıflatıcı çeldiricilerin sosyal medyada fazla olduğuna vurgu yapan Evrensel, anne babası boşanmış çocukların ileride boşanma risklerinin de yüksek olduğunu söylüyor.

5 evlilikten birinin boşanmayla sonuçlandığı günümüzde olayın üzücü ve düşündürücü olduğuna dikkat çeken Evrensel, bu tablonun detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu;

“Özellikle son yıllarda insanların birbiriyle tanışma ve kendi görüşleriyle eşini belirleme olanaklarında bir artış olduğunu ifade eden Dr. Evrensel, adayların duygusal davranıp, oturup düşünmeden, henüz daha birbirini tanımadan evlilik kararı alıyorlar. Hal böyle olunca da ilerleyen dönemlerde kişilik yapılarının ortaya çıkmasıyla evliliklerin boşanmalarla sonuçlanıyor.İletişim toplumunda gerek sosyal medya gerek diğer kanallar olsun evlilikte çeldirici rol oynuyor.

Sanal tanışıklıklar yanıltıcı oluyor
“Çeldiriciler karşında bireylerin iradesi çok önemli. Yanlış bir şey yapacak olmaktan kişiler korkmalı. Boşanma aşamasına gelmiş evliliği kurtarmayı tartışmak yerine evlenecek adaylara nasıl davranırsak sorunsuz evlilik inşa ederiz, bunu konuşabilmemiz gerekir.

İnternet ortamında tanışıklıklar yanıltıcı olabiliyor. Sanal ortamda o an aşk insanın aklını başından alabiliyor. Aklı bir karış havada kullanımı doğru bir kullanım. Bu kişiler bu süreçte sağlıklı analiz ve muhakeme yapamayabiliyor.

Görücü usulü ile evlilik daha mı sağlıklı?
Bizim kültürümüzde sosyal ortamın olmadığı durumlarda görücü usulü evlilikler vardı ve bunların daha sağlıklı ilerlediğini görüyoruz. Kişiler önce büyükleri aracılığıyla birbirlerini tanıma fırsatı buluyorlardı bu evliliklerde ve aile desteğiyle eşler daha mutlu oluyordu. Ama şimdi adaylar büyüklerini bir şekilde devre dışı bırakıyor. Anne baba artık müdahale edemiyor, otorite çok fazla gösteremiyor. Gösterilme olduğu durumlarda inatlaşma ve kaçmalar gözleniyor.

Boşanan anne baba çocukları da boşanıyor
Sanal ortam üzerinden gidilen evliliklerde boşanmaların sık yaşandığını klinikte de tecrübe ettiklerini vurgulayan Evrensel bu çiftlerin çocuklarına da dikkat çekiyor. Boşanmış anne babaların çocuklarının da ileriki yaşamlarında boşanma riskiyle karşı karşıya kaldığının altını çizen Evrensel, anne babaların bunu göz önünde bulundurarak bir karara varmaları gerektiğini söyledi. “

Sosyal medya sadakati zayıflatıyor
Sosyal medyanın riskli ve sabıkasının herkes tarafından bilindiğini vurgulayan Dr. Alper Evrensel;
“Gerek evli gerek evlenmemiş kişilerin sanal ortamda iletişim halinde olma sadakati zayıflatabiliyor. Bakınca internet ortamında zayıflatıcı çok çeldirici söz konusu. Sosyal medyanın sabıkası çok açık. Kıvılcımla başlayıp yangına dönebiliyor ilişki. İnsanlar ummadıkları yerlere ilerleyebiliyorlar. Kimse kendine fazla güvenmemeli. Çok acı örnekler görüyoruz. Sosyal medyadan bu noktada oldukça uzak durmak gerekir.” dedi.

'Kadınsı' teknolojik kazalar

Kadınların en çok karşı karşıya kaldığı teknolojik kazaları araştırıldı. 

Kazaların büyük bir çoğunluğu, kadınların hiçbir zaman hayatlarından eksik olmayacak gereksinimlerinin çıkarmış olduğu hasarlardan oluşuyor. Çıkan sonuçlara göre masum sandığınız birçok kadınsı ürün, aslında birer teknoloji düşmanı olabilir.

Sizler de elektronik cihazlarınızın başına gelen garip kazalardan mustaripsinizdir. Hiç beklenmedik anda çıkan bu sorunlar can sıkıcı bir hâl alır. Genellikle kadınların başına gelen bu ilginç kazalara karşı daha dikkatli olmak istemez miydiniz? İşte kadınların başına en çok gelen teknolojik kazalar…

Bir kadının cep telefonuyla yaşadığı en ilginç ve en bilinen kazaların başında telefonunun tuvalete düşmesi geliyor. Teknokask verilerine göre %45 oran ile en çok karşılaşılan sorun bu. Böyle bir sorunla karşılaşmamak için telefonunu çantada taşımak akıllıca görünebilir. Ancak cihazınızın başına çantanızda neler gelebileceğinden henüz haberdar değilsiniz.

Çantanızdaki anahtarlarınız, bilezikleriniz cihazınızın ekranına hasar veriyor. %25 oranıyla en çok karşılaşılan ikinci sorun bu olurken, ekran üzerindeki koruyucu filme bile hasar verebilecek düzeyde çizilmeler oluşuyor.

Teknolojik cihazları çantanızda bekleyen diğer bir tehlike ise, fondöten ya da parfüm gibi kozmetik ürünler. Bu ürünlerin akma, sızıntı yapma durumlarında görülen hasarların oranı ise %20. Yani kadınlar bazen çok sevdiği makyaj malzemelerinin mağduru olabiliyor.

Teknolojik cihazlara zarar veren kozmetik ürünlerin arasında kremler de yer alıyor. Ellerinize narin bir yumuşaklık hissi vermek için sürdüğünüz krem, elinizden telefonunuzu veya notebookunuzu alabilir. Kadınların yaşadığı teknolojik kazalar arasında %10’luk bir dilime sahip olan bu sorun, krem sürdükten hemen sonra ele alınan ve yere düşürülerek hasar gören teknolojik cihazların da az olmadığını gösteriyor.