30 Nisan 2015 Perşembe

Türk erkeği göğüs sever

Sadece kadınların estetik meraklısı olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz çünkü erkekler de kadınlar kadar görünüşlerine önem veriyor.


Türkiye’nin az sayıdaki kadın plastik cerrahlarından biri olan Dr. Meltem Çilingir ‘’Çeşitli nedenlerle göğüslerinde büyüme olan erkekler plastik cerrahi sayesinde bu sorundan kısa sürede kurtuluyor. Birçok erkek göğüsleri nedeniyle denize bile giremiyor. Oysaki 1.5- 5 saat arasında değişen bir operasyon, erkekleri bu dertten kurtarabiliyor.’’

Türk erkekleri göğüslerini seviyorDr. Meltem Çilingir: ’’Erkeklerde görülen meme büyümesi olan Jinekomasti özellikle ergenlik dönemindeki erkeklerde sıklıkla görülür. Büyük bir kısmı gerileme gösterirken yüzde 10 kadarında kalıcı olur. Ergenlikte görülen genellikle iki taraflıdır, müdahale etmeden önce bir iki yıl beklenmelidir. Yaşlılık, şişmanlık, steroid kullanımı, mariyuana bağımlılığı, kronik karaciğer hastalıkları, hormon salınımı yapan tümörler, bazı genetik hastalıklar ve kastrasyon erkekte meme büyümesine neden olan diğer faktörlerden bazılarıdır. Şişmanlığa bağlı jinekomastide kilo kaybı, sorunu genellikle çözmez.’’

Jinekomastinin hastada yarattığı en önemli problemin ‘’utanç’’ duygusu olduğunu söyleyen Dr. Meltem Çilingir şöyle devam ediyor: ‘’Karşı cinse ait olduğu benimsenmiş bir sekonder seks organına sahip olmak erkekte utanç yaratır. Bu da kişinin giyiminden sosyal ortamlara katılımına ve özel yaşamına kadar birçok alanda onu etkiler. Jinekomastinin tek tedavisi cerrahidir. Eğer memedeki büyümede yağ doku fazlalığı ön planda ise sadece liposuction yeterlidir. Ancak meme dokusunda artış ön planda ise meme başı çevresinden yapılan yarım daire şeklindeki kesiden girilerek meme dokusu çıkarılır.’’

Hastaların operasyon sonrasında aynı gün veya ertesi gün taburcu olabilecekleri belirten Dr. Meltem Çilingir; en fazla 2-3 gün içerisinde de normal hayatlarına dönebileceklerini vurguluyor.

28 Nisan 2015 Salı

Cinsel sorunlarınıza teknolojik çözümler

Günümüz teknolojisi, cinsel sorunlara da çözüm üretiyor. 

Vajinusmus, Erken Boşalma, Orgazm gibi cinsel sorunlar yaşıyor, çözümü için zaman ayıramıyorsanız, işinizden izin alamıyorsanız, bulunduğunuz ilde uzman bulamıyorsanız, konu cinsellik olduğu için yüz yüze görüşmekten çekiniyorsanız, internet üzerinden uzmanlarla görüşebilir, sorunlarınıza her yerden çözüm bulabilirsiniz.

Yurt dışında çok yaygın bir şekilde kullanılan, ülkemizde ise çok yeni tanınmaya başlayan online terapi ve danışmanlık hizmetini neden yapılıyor? Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu Türkiye’de yeni başlayan ve giderek yaygınlaşan online terapinin önemine değiniyor.

Online Danışmanlık Nedir?
Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu profesyonel bir danışmanın, sorunu olan kişilerle internet üzerinden, sorulara cevap ve sorunlara çözüm bulunmasına yönelik, psikolojik destek ve yardım verilmesinin online danışmanlık olduğunu söylüyor. Ülkemizde cinsel sorun yaşayanların çokluğuna karşılık, cinsel terapistlerin azlığına dikkat çekiyor. Vajinismus, erken boşalma, cinsel işlev sorunu yaşayan kişilerin uzman bulmakta zorlandığını belirtiyor. Online danışmanlık sayesinde uzmanlara ulaşılabildiğine, bunun için bilgisayar, kulaklık ve kameranın yeterli olduğuna değiniyor.

Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu
Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu özellikle bu sorunları yaşan; fiziksel engellilerin, kendi kültürüne yakın uzman isteyen yurtdışında yaşayanların, çalışma saatleri içinde izin alamayanların, bulunduğu ilde uzman bulamayanların, yüz yüze yardım almaktan utananların sorunlarına çözüm olduğuna vurgu yapıyor.

Yardım Almanın En Pratik ve Etkin Yolu
Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu, yüz yüze danışmanlık hizmetine alternatif olmayan online danışmanlık hizmetinin, yüz yüze destek alınamadığı durumlarda çok pratik ve etkili bir yol olduğuna dikkat çekiyor. Özellikle internet üzerinden yapılacak görüşmeler olduğu için uzmanın deneyiminin ve eğitimin önemine vurgu yapıyor ve özellikle uzmanın iyi araştırılmasını tavsiye ediyor. Her sorunu yaşayan kişiye uygun bir terapi yöntemi olamayacağına da değinerek, uzmanın konuyu değerlendirmesi sonucu online çalışmaya karar verilmesi gerektiğini belirtiyor.

Yaşam Enerjisi Ruh Sağlığını Koruyor!

Hayat enerjinizi nasıl verimli kullanacağınızı biliyor musunuz? Fizik kanunlarıyla açıklanamayan ve ruh sağlığımız için çok büyük öneme sahip “yaşam enerjisini” enerjisini Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Öztekin ile konuştuk.

Şehrin gürültüsü, telaşı, iş hayatındaki stres, yetişmeye çalıştığımız işler derken çoğu zaman bir durgunluk, yorgunluk, halsizlik ve isteksizlik alabiliyor bizi. Çoğu zaman etrafımızda duyduğumuz “ “Enerjim düşük, bugün hiçbir şey yapmak istemiyorum.” gibi ifadelerin yaşam enerjimize bağlı olduğunu biliyor muydunuz? 

Türkçe “Ki”, Çince “Chi”, Sanskritce'de “Prana”, Parapsikoloji alanında ise “Psi” enerjisi olarak adlandırılan, fiziksel bedenin çok ötesinde bir enerji olan hayat enerjisini, fizik kanunlarıyla açıklanamayan, tanımlanamayan, beyne bağlı bir enerji değil, bütünsel varlığımıza ait bir enerjidir. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Uzm. Klnk. Psk. İhsan Öztekin, günlük yaşantıda en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden olan yaşam enerjimiz için önemli bilgiler veriyor.

Hayat enerjisi ruh sağlığını koruyor!
“Hayat enerjisini insanoğlu gün içinde pek çok şekilde kullanır ve tüketir. Ancak gün içerisinde bu enerjiyi tekrar kendimizde depo ederiz yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. Ancak çoğu zaman tükenen bedenimizi yeniden nasıl toparlayacağımızı bilemez ve süreci akışına bırakırız. Fakat günlük akışta blokajlar, kesintiler oluşursa hastalıklar ortaya çıkar. Bu sebeple vücudumuzu ve ruh sağlığımızı dengede tutmaya yarayan hayat enerjimizi nasıl yüksek tutacağımızın bilincinde olmamız gerekir.

Hayat enerjisini nasıl açıklayabiliyoruz?
Öncelikle yaşayan her varlıkta bu enerji mevcuttur. Gün içinde bu enerjiyi pek çok şekilde kullanırız, tüketiriz. Ama sistem içinde yaptıklarımızla tekrar bu enerji ile dolarız yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. İhtiyacımız olan bu enerjinin büyük bir kısmını, bunu matematikleştirecek olursak yüzde 70 kadarını uyuduğumuz sırada alırız.

Hayat enerjisini nasıl kullanıyoruz?
Hayat enerjisini her an kullanırız, sabahtan akşama kadar düşünürken bile bu enerjiden tüketiriz. Bu enerjiye sahip olduğumuz sırada sıkıntı, dert bizim için anlamını yitirir. Her şeyi yapabilecek güçte ve heveste oluruz. Hayat enerjisi az olan insan üşenen, keyifsiz, isteksiz dolayısıyla tembel insan olur. En basit olaylar, eylemler bile bu kişiler için aşılamaz, halledilemez dertler olarak algılanır. Hayattan zevk almaz, evden çıkmak istemez. Kişiler hayat enerjisini iyi kullanamaz, kendilerini şarj edemez noktasına geldiklerinde depresyona girerler.

Hayat Enerjimizi Yüksek Tutmak İçin Neler Yapmalıyız?
Etrafımızdaki insanların o günkü duruşlarından, beden dilinden bu enerjiye ne kadar sahip olduklarını anlayabiliriz. Bu enerji vücutta belli meridyenler üzerinden akarak vücudun tamamına kozmik bir enerji sağlar. Bu akışta blokajlar, kesintiler oluşursa hastalıklar ortaya çıkar. Blokajları ortadan kaldırıp akışı sağlamak için biyoenerji, reiki, akaapunktur gibi tedavi teknikleri uygulanabilir. Bu sebeple iyi, kaliteli bir uyku hayat enerjisi ile dolmamız için önemlidir. Gün içinde yaptığımız eylemlere bağlı olarak da yaşam enerjisi ile dolmamız mümkündür. Anda kalarak, coşku ve istekle yaptığımız her şey bizi yaşam enerjisi ile şarj eder.

Ki enerjisi soluma refleksi ile bedene girer. Ama bu size bu enerjinin havanın içinde olduğunu düşündürmesin çünkü havanın içinde değildir. Ki enerjisi bir tür etherik enerjidir. Bu enerjinin ana kanalı nefestir. Aldığımız doğru nefeslerle her an kendimizi bilinçli bir şekilde Ki enerjisi ile doldurmamız mümkündür. Bedene burun yolu ile alınarak giren Ki, önce bir baston gibi yukarı sonra da iki kanaldan omuriliklerimizden geçerek birinci çakramıza gelir. Bu sebeple birinci çakramızın (kök çakra) hep açık olması, mıknatıs gibi bu enerjiyi çekmesi önemlidir.

Yaşam gücü enerjisinin bedende çakralar adı verilen bir dizi enerji merkezi boyunca hareket ederler. Hepimiz kuyruk sokumundan kafanın tepesine kadar 7 enerji merkezine sahibizdir. Çakralar gözle görülmeyen güçlü elektrik alanlarıdır.

Çakralardan biri ya da daha fazlası tıkanmışsa veya dönüşü yavaşlamışsa yaşam enerjisinin dolamayacağı söylenir. Bunun sonucunda da hastalıklar ve yaşlılık ortaya çıkar. Bu sebeple çakralarımızın açık ve hızlı dönüşü yaşam enerjimizi iyi kullanabilmemizin şartlarından biridir.

Hayat enerjimizi hızlı tüketen bazı dikkat etmemiz gereken durumlar vardır. Bunları sanki yaşam enerjimizi çalan kaçaklar olarak düşünebilirsiniz.

1. Olumsuz duygu ve düşünceler (öfke, aşırı sinirlilik, stres, üzüntü, korku, kaygı, kıskançlık, değersizlik hissi, özgüven eksikliği v.s.)
Prof. Dr. İhsan Öztekin
2. Uyumsuz ilişkiler (aile ilişkileri, arkadaşlıklar, evlilikler)
3. Yalnız kalmak, sosyal ortamlara girmemek
4. Oksijeni yetersiz ortam
5. Düzensiz uyku
6. Yetersiz veya aşırı beslenme

Bunların dışında yaşanabilecek bazı olumsuzlar karşısında şunları yapabiliriz.

*Öfkemizi kontrol altına almayı öğrenmemiz önemlidir. Öfkelenmeye başladığımızı hissettiğimizde derin nefesler alarak kendimizi sakinleştirebilir.
*Bir ölüm haberi duyduğumuzda olana direnmemek, olanı olduğu gibi kabul etmek önemlidir.
*Öyleyse hayatımızın coşkulu, huzurlu, keyifli akışı için yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve iyi kullanmayı öğrenmeliyiz.
*Örneğin, spor yapmak, kitap okumak, açık havada yürüyüş yapmak, çıplak ayakla toprağa basmak, yıkanmak, denize girmek, müzik dinlemek, ilim/bilim öğrenmek, birilerine yardım etmek, gönüllü veya karşılık beklemeksizin birilerine yardım etmek, meditasyon yapmak, dua etmek, ibadette bulunmak veya hoşunuza giden hobiniz ile vaktinizi geçirmek de size enerjinizi güçlendirmek veya bedeninizdeki dolaşımını geliştirmek için tavsiye edilebilir.

25 Nisan 2015 Cumartesi

Uyuyamıyorum deme, vişne suyu ile uykunu düzenle

Günümüzde en sık karşılaşılan sorunların başında “uyku düzensizliği” geliyor. Yoğun çalışma günleri, stres, düzensiz yaşam gibi nedenler uyku düzenimizi bozuyor, bu da kronik yorgunluğa neden oluyor. 

Uyku düzeninin sağlanmasında en önemli etken olarak karşımıza “melatonin” hormonu çıkıyor. Vücudumuzun günlük ritmini ve uyku düzenini sağlayan “melatonin,” beynimiz tarafından salgılanıyor olsa da yaşımız ilerledikçe başka kaynaklardan da “melatonin” alma ihtiyacımız artıyor. “Melatonin” içeren, gıda kaynaklarının başında ise vişne geliyor. Yapılan bilimsel araştırmalar vişne yemenin ve suyunu içmenin, vücuttaki melatonin seviyesini yükseltmeye yardımcı olduğunu ortaya koyuyor.

Gıda Mühendisi, MEYED (Meyve Suyu Endüstrisi Derneği) Genel Sekreteri Ebru Akdağ, bugüne kadar incelenen meyveler arasında vişnenin “melatonin” seviyesinin yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Vişnenin dünyadaki en büyük üreticilerden olmamıza rağmen değerinin yeterince anlaşılmadığına da…

Teksas Sağlık Bilimi Merkezi Üniversitesi’nden Prof. Russel Reiter, “melatonin” ve “melatonin”in insan sağlığı üzerindeki etkileri üzerine çalışmaları olan, önde gelen bir bilim adamı olarak tanınıyor. Bu alanda 700’den fazla yayın hazırlayan ve 130’dan fazla doktora eğitimi vermiş olan Prof. Reiter, vişnenin “melatonin” içerdiği bilinen az sayıdaki besinden biri olmasının yanı sıra, içeriğindeki “melatonin” oranının, kanımızda bulundan fazla olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca Prof. Reiter ve çalışma arkadaşları, sadece bir avuç vişne yemenin dahi kandaki “melatonin” seviyesini arttırdığını, vücudun doğal uyku düzenini geliştirdiğini ve antioksidan etkileri ile başka sağlık faydaları sağladığını iddia ediyor.

Uyku düzenini geliştiriyor
Melatonin, beyindeki hipofiz bezinde salgılanan, vücudun günlük ritmini ve uyku düzenini geliştiren bir hormon (I) . Yapılan birçok araştırma “melatonin”in vasküler sistemi koruyucu, iltihap azaltıcı, ameliyat sonrası ortaya çıkan kan dolaşımı bozukluklarını gideren potansiyele sahip olduğunu ortaya koyuyor (II). Vücuttaki “melatonin” hormonunun düşük düzeydeki artışının dahi olumlu sonuçlar doğurduğu iddia ediliyor. Ancak yaşlanma, melatonin salgısının azalmasına neden oluyor. Bu nedenle melatoninin doğal kaynaklardan alınması büyük önem taşıyor. “Melatonin” hapları reçetesiz olarak eczanelerde satılıyor olsa da uzmanlar “melatonin”in gıdalar yoluyla alınmasının daha etkili olduğunu vurguluyor.
Ebru Akdağ

Hak ettiği ilgiyi göremiyor
Ebru Akdağ, Prof. Reiter ile yaptığı görüşme sonucunda, vişnenin doğanın insanlara bir armağanı olduğunu düşündüğünü belirtiyor ve ekliyor: “Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar; vişne gibi süper meyvelerin, kardiyovasküler hastalıklara ve kansere karşı koruma potansiyelinden, diabet ve iltihaplanmalara koruma potansiyeline kadar birçok faydasını ortaya koyuyor. Diğer yararları arasında eklem iltihaplanması ve gut ağrılarının azaltılmasına olası etkileri, kolon kanserinin gelişimini engellemeye yardımcı olma potansiyeli de sayılıyor. Araştırmalar vişnenin şaşırtıcı faydalarını işaret etse de, bunlar yeterince ön plana çıkarılamadığı için vişne, gizli bir kahraman olarak kamuoyu ve tüketici nazarında hak ettiği ilgiyi göremiyor.”

Gıdalara ilaç muamelesi yapılmamalı
Akdağ ayrıca; sağlığa yararlı bütün gıdalarda olduğu gibi vişnenin de tedavi edici özelliği olmadığına işaret ediyor. Gıdalara ilaç muamelesi yapılmasının yanlış olduğunu belirten Ebru Akdağ; “Bilinçli beslenme, sağlıklı bir yaşama açılan kapının anahtarı. Önemli olan, kişilerin beslenmelerinde sağlığa faydası olduğu bilinen bu tarz gıdalara yer vermesi. Bir besin ne kadar sağlıklı olursa olsun tüketiminde aşırıya kaçılmamalı” şeklinde sözlerini tamamlıyor.

Alışveriş hastalık haline gelmeden yardım alın!

Alışveriş yapmak kuşkusuz kadınların en sevdiği aktivitelerden biridir. Hatta kadınların milli sporu bile denilebilir. Ancak alışveriş hayatın odak noktası haline gelirse, karşılanabilenden fazla harcama söz konusu olursa tehlike çanları çalmaya başlamıştır. 

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu Merve Büyükkucak, neden tutkuyla alışveriş yaptığımızı, bu tutkunun altında yatan sorunların ve alışverişin nasıl hastalığa dönüşebileceğini anlatıyor.

Özellikle endüstrileşmiş ülkelerde alışverişin cinsiyete dayalı olarak farklı bir aktivite haline geldiğini görebiliyoruz. Alışveriş daha çok kadının alanına giren bir şey ve erkek aslında daha çok parasal işlerle ilgilenir oluyor. Kadınların alışveriş aktivitesine erkeklere göre daha pozitif bir tutumu oluyor. Araştırmalar kadınların erkeklere oranla daha aktif alışveriş yaptıklarını, daha fazla ürün aradıklarını ve vitrin gezdiklerini gösteriyor. Zaten birçok erkeğin de alışveriş yapmayı sevmediğini dile getirdiğini biliriz. Erkeklerden farklı olarak birçok kadın alışverişi bir boş zaman aktivitesi olarak görür, tıpkı bir kafede kahve içme, yemek yeme, gezip dolaşma, hatta sadece yürüyüş yapma gibi. Alışveriş bazen de böyle keyifli bir aktivite yerine bir iş gibi görülebilir; örneğin ihtiyaç duyulan bir şeyi arama bulma ve sonunda satın alma gibi, net bir amaca yönelik olarak.

Satın alma eylemi tatmin duygusu yaratıyor!
Alışveriş eskiden ihtiyaçların giderilmesi anlamına gelirken son yıllarda artık birtakım duygusal ihtiyaçların giderilmesine de cevap verdiği anlaşıldı. Bu nedenle işin bir de duygusal boyutu var; çünkü yeni bir şey satın almak birçok insana kendini iyi hissettiren ve hayatın birçok alanında kolaylıkla hissedemediğimiz bir güç hissi verebiliyor. Satın alınan şeyden çok satın almanın yarattığı tatmin ön plana geçiyor aslında.

Alışveriş sinir ve öfkeyi değil üzüntüyü hafifletiyor!
Birçok araştırma alışveriş yapmanın sinir ve öfkeyi değil ancak o an için üzüntüyü hafifletici etkisi olduğunu gösteriyor. Sinir daha çok kontrol hissi ile ilişkilendirilen bir duygu ama üzüntü öyle değil. Üzüntü belki birçok duygudan daha da fazla olarak kontrol hissinin kaybı ile eşleştirebiliyor. Çünkü üzüntü yaşayan insanlar genelde üzüntülerin kaynağını başkalarıyla ya da şansla açıklamaya daha meyilli oluyorlar. Bu nedenle alışveriş de bu kaybedilen kontrol hissini onarma amacıyla kullanılabiliyor. Çünkü alışveriş nerede alışveriş edeceğiniz, hangi mağazadan satın alacağınız ve ne alacağınız gibi birçok kişisel seçimi ve dolayısıyla kişisel kontrolü içinde barındıran bir aktivite.

Bunun yanı sıra yeniliğin her zaman canlandırıcı etkisi var; böylelikle sıkılmaya da bir alternatif aslında alışveriş. Özellikle kadınlar için alışveriş etmenin canlandırıcı bir etkisi olduğu bilinmekte. Alışveriş bir kadının stresini ve kaygısını azaltabilir, onda tatmin hissi yaratabilir. Özellikle de uygun fiyata bir ürün satın alındığında bir başarı hissi de buna eşlik edebiliyor.

Kazanmak, sahip olmak seratonin seviyesini yükseltiyor!
Beyin kimyası açısından baktığımızda ise alışveriş sırasında seratoninin katkısından da bahsetmek mümkün. Şöyle ki, mutluluk hormonu olarak da bilinen seratoninin yetersiz seviyelerde olması depresif duygudurumları ile eşleşmekte ve medikal destekle normal seviyelere çıkarılmaya çalışılmakta. Yaşamımızda birçok aktivite aslında bu seratonin etkisini yapabiliyor; örneğin: gün ışığı, egzersiz, masaj ya da mutlu olduğumuz anları düşünmek gibi. Aynı zamanda kazanmak, sahip olmak da aynı etkiyi yapıyor. Alışveriş yapmak ya da hediye vermek de aynı amaca hizmet edebiliyor. Depresif duygudurumunda daha çok kayıp hissi ön plandayken aslında almak ve sahip olmakla bu his tersine çevriliyor. Bu nedenle de birçok insan, en başta kadınlar sıkıldığında ya da depresif hissettiğinde alışverişe yönelebiliyor.

Elbette kadınlar için işin bir de görsel yanı var
Evrim teorilerinden de bildiğimiz gibi kadın dış görünümü ve güzelliği erkek ise gücü ile ön planda olan bir varlık. Dolayısıyla dış görünümü güzelleştirmeye ve diğer kadın rakiplerinin arasından sıyrılmaya dair bir alışveriş merakından illa ki söz etmek mümkün, ancak burada alışveriş konusunu sadece dış görünümle kendini beğendirme isteği ile sınırlamak doğru olmayacaktır; evi için ya da ailesi için de kadınların sıklıkla alışveriş yaptığını biliyoruz. Burada da “iyi hissetme”ye dair motivasyonların ön plana geçebileceğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda arkadaşlarla sosyalleşme, atmosfer değişimi, gibi stresi azaltıcı etkisi de oluyor.

İndirimli alışveriş neden daha cazip?
Uzman Klinik Psikoloğu
Merve Büyükkucak
Burada kaçırmaktan korkma duygusu devreye giriyor (fear of missing out). Halbuki %70 indirime girmeyen bir tshirt’ü neden daha önce istemediğimizi ve indirimdeyken üzerine atladığımız bilemeyiz, anlayamayız. Tabii bu korku aynı zamanda başkalarıyla da rekabet ettiğimizi bilmemizle birlikte daha da artar. Hatta öyle ki bazen kazanmak, satın almanın da önüne geçer. İndirimde birçok güzel ürün satın alabilmek kişiye bir zafer hissi verebiliyor. Çünkü kişi başkalarının da aynı kalabalık içerisinde sahip olmak istediği bir şeye sahip olmayı başarmış oluyor. İndirim sırasındaki kalabalık duyguların etkisini artırırken rekabet hissi de gerçekte aldığımız şeyin değerini veya ihtiyacımızı rasyonel şekilde değerlendirebilme yetimizi bozabiliyor. Bir de çoğunlukla bir ürünün fiyatını onun kalitesiyle eşitleme gibi bir eğilimimiz oluyor. Bu durumda gerçekte fiyatı daha ucuz olan ve daha sık kullanabileceğimiz bir gömlektense fiyatı çok yüksekken şimdi düşmüş ama aslında o kadar da sık giyemeyeceğimiz bir gömlek daha cazip hale gelebiliyor. Tabii bir de bu indirimler aslında ne kadar harcadığımızdan ziyade ne kadar az para verdiğimiz ve ne kadar parayı kurtardığımıza odaklanmamıza sebep oluyor. Ancak indirim furyasına kapılıp da ucuzladığı için çok ürün satın alındığında kişiler bu sefer kredi kartı ekstrelerinde gördükleri rakama şaşırabiliyorlar; çünkü sonuç hiç de avantajlı bir alışveriş anlamına gelmeyebiliyor. Bir yandan da bu dönemlerde alışveriş yapmak bir şey bulmak anlamında oldukça zaman harcamanızı gerektiren bir durum. Bu nedenle de bu harcanan sürede eve eli boş dönmemek de önem kazanabiliyor.

Herhangi bir şey “bulabilmek” bir amaç haline gelebiliyor 
Ve birçok araştırma da aslında indirimde alışveriş yapan insanların en nihayetinde indirim olmayan dönemde yapanlara oranla çok daha fazla para harcadıklarını gösteriyor. Çünkü genelde satın aldıkları şey aslında gerçekten çok istemedikleri ya da onları çok da tatmin etmeyen bir ürün olabiliyor ve bu nedenle de daha hoşlarına gidecek bir şey bulma amacıyla alışverişe devam edebiliyorlar. Alışverişin başarısı da verimi, yani ne kadar üstün bir ürüne ne kadar az para verdiğinizle ölçülebiliyor.

Rüyalar acıları siliyor!

Bilim adamları, rüyaların görüldüğü evre olan REM uykusunun, acı hatıraları unutmaya yardımcı olduğunu tespit etti

Kaliforniya Üniversitesi bilim adamları, sonuçları Current Biology dergisinde yayımlanan araştırmalarında, gönüllü deneklerini iki gruba ayırarak, her iki gruba da üzücü görüntüler izletti ve bu esnada deneklerin tomografileri çekilerek, beyinlerinin hangi bölgelerinin faaliyete geçtiği gözlemlendi.

Her iki gruba da aynı görüntüler yaklaşık 12 saat sonra tekrar gösterildi ve yine beyin tomografisi çekildi.

Gece uyuduktan sonra görüntülere yeniden bakanlarda, beynin duygularla ilgili bölümündeki faaliyetin, diğer deneklerdekinden az olduğu, buna karşılık bu grupta beynin rasyonel düşünmekle ilgili bölümünün faaliyetinin daha yüksek olduğu tespit edildi.

Bilim adamları, REM uykusundaki kimyasal değişikliklerin bu sonuca yol açtığını tahmin ediyor. REM uykusunda, stresle ilgili olan noradrenalin hormonu oranının önemli ölçüde düştüğü biliniyor.

AA

20 Nisan 2015 Pazartesi

Varise karşı bol bol kiraz yiyin!

Kadınların mor kabusu varislerden korunmak için evinizde ve günlük hayatınızda bazı basit ama etkili önlemler alabilirsiniz: Varisten korunmak istiyorsanız kabız olmayın! Bol lifli beslenin, düzenli egzersiz yapın. Balık, kiraz, böğürtlen ve zencefil sofranızın baş tacı olsun. Her gün bacakları 20 dakika yukarı kaldırarak dinlendirin, bacaklarınıza soğuk duş masajı yapın, banyodan sonra kremlerle nemlendirmeyi unutmayın!

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu; hem estetik hem de sağlık açısından ciddi sorunlara neden olan varisten korunmak için 15 adımdan oluşan ev reçetesi yazdı:

• Varis; toplardamarların ileri derecede genişlemesiyle ciltte kötü görünüme neden olan ilerleyici, yaşamı olumsuz yönde etkileyen bir hastalıktır. Toplumda görülme oranı ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de genel olarak yüzde 15 – 20 oranında gözlenmektedir. Basit olarak, toplumda her 5 - 6 kişiden birisinde hastalık gözlenmektedir.

• Toplumu bu denli etkileyen bu hastalığın oluşum nedenleri konusunda çeşitli nedenler öne sürülse de bunların içinde en kabul edileni kalıtımdır. Ebeveynlerinin birisinde veya ikisinde varis hastalığı bulunanlarda, hastalık daha yüksek oranda ve şiddetli şekilde gözlenmektedir.

• Olumsuz beslenme ve yaşam şartları da hastalığın gözlenmesi ve ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. Ancak varis gelişmesini evimizde, yaşantımızda ve beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız değişikliklerle önleyebiliriz. Varise karşı alabileceğimiz basit ama etkili önlemleri şöyle sıralayabiliriz:

1- BOL BOL BALIK YİYİN: Balık, taze sebze ve meyve içeren gıdalar ile dengeli şekilde beslenilmelidir. Dengeli beslenme, günümüzde hemen her hastalığın önlenmesinde etkili bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Taze lifli sebze ve meyvelerin tüketilmesi sayesinde daha az oranda kabız kalınmakta ve buna bağlı olarak toplardamarlar daha seyrek olarak deforme olmaktadır.
2- KİRAZ DAMARLARA İYİ GELİR: Kiraz, böğürtlen gibi meyveler bolca tüketilmelidir. Her iki meyve, sadece yakınmaların azalmasını sağlamakla kalmaz, hastalığın önlenmesi konusunda da etkilidir. İçerdikleri antioksidan maddeler sayesinde, toplardamar yapısal olarak oksidan maddelerin zararlı etkilerine karşı daha dirençli olmaktadır.
3- ZENCEFİLLE DOST OLUN: Ayrıca zencefil, soğan ve sarımsak tüketilmesi de varis tedavisinde faydalıdır.
4- KABIZLIKTAN KORUNUN: Ağırlıklı olarak lifli gıdaların tüketilmesi; bağırsakların temiz olması ve kabızlığın önlenmesi açısından etkilidir. Kabız kalınması durumunda, varis gelişimi toplardamarlara binen yük nedeniyle hızlanmaktadır.
5- ŞEKER VE TUZA DÜŞMAN OLUN: Şeker, dondurma, kızarmış gıdalar, cips, tütün, tuz ve alkolün aşırı tüketiminden uzak durulmalı. Bu tür lif içeriği düşük gıdaların aşırı olarak tüketilmesine bağlı olarak, kabızlığın gözlenme oranı daha yüksektir.
6- YÜRÜYÜN VE BİSİKLETE BİNİN: Günlük olarak egzersiz yapılmalı. Yürüme, yüzme ve bisiklete binme özellikle dolaşımın sağlıklı olması açısından faydalı egzersizlerdendir. Bu egzersizler, bacaklarda, baldır kas pompasının dinamik olarak çalışmasını sağlarlar.
7- SAKIN KİLO ALMAYIN: Yaşınıza ve boyunuza uygun vücut ağırlığına sahip olmaya özen gösterin. Obezite veya aşırı kilo alma durumlarında, bacaklarda toplardamar sistemine binen yük artar. Buna bağlı olarak, daha kolay bir şekilde varis gelişir.
8- DAR KEMER VE PANTOLON YASAK: Dar giysilerden uzak durun. Bu tür giysiler, sağlıklı dolaşıma engel olmaktadır. Özellikle, bel bölgesinde yaptığı bası nedeniyle dar kemer ve dar pantolon kullanımından özellikle sakınmakta fayda var.
Doç. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu
9- BACAKLAR 20 DAKİKA DİNLENSİN: Günde en az bir defa, her iki bacağınızı kalp seviyenizin üzerine çıkarıp, 20 dakika süre ile ayaklarınızı dinlendiriniz. Bu sayede, yer çekimi nedeniyle bacak toplardamarlarında oluşan kan birikmesi engellenmiş olur.
10- BACAK BACAK ÜSTÜNE ATMAYIN: Uzun süre ayakta sabit olarak veya oturma pozisyonunda kalmayın. Bacak-bacak üstüne atma pozisyonundan uzak durun. Bacak toplardamarlarınıza yük bindireceğinden ağır eşya kaldırmayın. Tüm sayılan bu durumlarda, bacak baldır kas pompası yeterli olarak çalışmamaktadır.
11- MASA BAŞI MOLALARI VERİN: Eğer masa başı bir işiniz varsa, uzun süre oturmamaya ve belli aralıklarda ayağa kalkıp dolaşmaya özen gösterin. Benzer şekilde, çalışma pozisyonunda bacaklarınızı gerip – gevşeterek, baş parmaklarınızı oynatarak, sağlıklı olarak bacak dolaşımınıza katkıda bulunursunuz.
12- TV İZLERKEN BACAKLARI KALDIRIN: Televizyon seyrederken veya kitap okurken, bacaklarınızı yukarı kaldırın, dolaşıma katkıda bulunun.
13- VARİSLERİ KAŞIMAYIN: Genişlemiş varisli damarlarınızı kaşımayın. Unutmayın ki, incelmiş olan cilt nedeniyle enfeksiyon gelişme riski oldukça yüksektir. Özellikle uzun süredir varisi bulunan hastalarda dolaşıma yardımcı olmak kadar, cilt bakımına da önem vermek gerekir.
14- BACAKLARA SOĞUK DUŞ MASAJI: Aralıklı olarak bacaklarınıza soğuk duşla masaj yapın. Bu, sağlıklı dolaşım için etkili ve gereklidir. Genellikle varis gelişen toplardamarlar, yüzeyel damarlar olup, artmış ısı değişikliklerinden olumsuz olarak kolayca etkilenmektedir.
15- HER BANYO SONRASI NEMLENDİRİN: Her banyo sonrasında, bacaklarınıza yumuşatıcı krem sürerek, hem cildin beslenmesini sağlayın hem de sağlıklı dolaşımı masaj yolu ile sağlayın. İlerlemiş ve uzun süredir varisi mevcut olan hastalarda, bacaklarda toplardamara komşu cilt seviyesinde bir incelme ve buna bağlı olarak enfeksiyona yatkınlık mevcuttur.

Göbek bölgesi yağlarından ara öğünlerle kurtulun!

Yeme-içme krizlerini önlemenin sırrı ise uzmanlara göre doğru düzenlenmiş ara öğünler. Sağlıklı ara öğün alışkanlığı göbek bölgesinde yağlanmanın da en büyük düşmanı.

Prof. Dr. Banu Çaycı yeme krizlerinin önlenmesinde ara öğün programının gerekliliğine dikkat çekerek, önemli tavsiyelerde bulunuyor.

Diyet yapan veya dengeli beslenmek için uğraş verenlerin iradelerini en çok zorlayan, sonuç almayı engelleyen ve sağlıksız beslenmeye neden olan durum öğün aralarında veya gece geç saatlerde ansızın ortaya çıkan yeme-içme krizleri. Bu krizlerin önlenmesi ya da iyi yönetilebilmesi kilonun korunmasında büyük önem taşıyor. Yeme-içme krizlerini önlemenin sırrı ise uzmanlara göre doğru düzenlenmiş ara öğünler. Sağlıklı ara öğün alışkanlığı göbek bölgesinde yağlanmanın da en büyük düşmanı.

Herbalife Beslenme Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Banu Çaycı yeme krizlerinin önlenmesinde ara öğün programının önemine dikkat çekerek midenin 2,5-3 saatlik süreçlerde boşaldığını ve bu noktaya gelindiğinde yiyeceklere karşı irademizin zorlandığını belirtti. Çaycı, mide tamamen boşalmadan yarım saat veya bir saat önce alınacak 100-200 kalorilik ara öğünlerin, iştahı bastırdığını, ani iniş çıkışlarla yiyeceklere karşı direnci düşüren kan şekerinin düzenlenmesine ve hipoglisemi ataklarının önlenmesine katkıda bulunduğunu söyledi.

Düzenli ara öğün metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolünü sağlar

Düzenli ara öğün yiyen kişilerde metabolizma hızının arttığına dikkat çeken Çaycı, göbek bölgesinde yağlanmanın bu yolla önlenebileceğini vurguladı. Ara öğünlerde dikkat edilmesi gerekenin abur cuburdan kaçınarak sağlıklı atıştırmalıklara yönelmek olduğunu söyleyen Çaycı şöyle devam etti: “Light bisküviler, yağsız peynir, light yoğurt, ayran veya süt, tuzsuz leblebi, taze ve kuru meyveler, birkaç yağlı tohum örneğin 3-4 ceviz, 5-6 fındık, 7-8 badem gibi seçenekler, taze, haşlanmış, közlenmiş yağsız sebze parçaları mükemmel seçimlerdir. Şeker ve şekerli gıdalar, cips, kremalı bisküviler ve patates kızartması gibi yağ içeriği yüksek gıdaları, asitli ve şekerli içecekleri, tuz oranı yüksek yiyecekleri tüketmek ara öğünlerde tamamen yanlış seçimlerdir ve bu gıdalar kilo almanıza neden olur. Ara öğünler 150 kkal geçmemeli ve yeterince protein, karmaşık karbonhidrat ve lif içermelidir.”

Metabolizma dostu 10 ara öğün önerisi...

Prof. Dr. Banu Çaycı, sağlıklı atıştırmalıkların da doğru planlanırsa kişilerin damak tadına hitap edebilecek seçenekler sunduğuna dikkat çekti. Çaycı hemen herkesin işte veya evde kolaylıkla erişebileceği yiyeceklerden 100-200 kaloriyi geçmeyen sağlıklı alternatif ara öğünler önerdi.

Prof. Dr. Banu Çaycı’dan ara öğün önerileri:

• 1 tatlı kaşığı fındık ezmesi+yarım elma
• 3 adet havuç + yağsız peynir veya yoğurt karışımı
• 1 dilim peynir + yarım elma
• 1 dilim tam buğday ekmeği + 1 dilim peynir
• 15 adet badem
• 1 kâse yoğurt (evde mayalanmışını tercih ediniz)
• 1 top dondurma
• 2 adet haşlanmış yumurta
• Portakallı Keçi Peyniri (Portakalları küçük küçük kesip keçi peyniri ile karıştırabilirsiniz)
• Protein Bar



18 Nisan 2015 Cumartesi

Bahar Yorgunluğunu Hissetmeden Yaza Formda Girin!

Bahar Yorgunluğunu Hissetmeden Yaza Formda Girin!
Bahar yorgunluğunu hissetmeden yaza formda girmenin ele alınacağı Lezzetli & Sağlıklı Diyet Atölyesi mutfağında, kurulan mutfakta diyet yemekleri Bayındır İçerenköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Ayşe Korkmaz’ın verdiği bilgiler eşliğinde yapıldı.

Etkinlikte, diyet yaparken yediği yemeklerden sıkılanlar için peynirli kabak ve sebzeli tavuk yemeği tarifi de verilerek, uygulamalı olarak yapıldı.

YAZA FORMA GİRMENİN FORMÜLÜ
Bayındır Hastanesi İçerenköy Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Ayşe Korkmaz, havalar tam ısınmaya başlamadan kış mevsiminde alınan fazla kilolardan kurtulmak için erken davranılması gerektiğini dile getirerek, kilo vermek için neler yapılması gerektiğini anlattı.

Korkmaz, kilo kaybetmek için sağlıksız yöntemlere başvurulmaması gerektiğine de işaret ederek, şunları dile getirdi:

Sağlıksız yöntemleri kullanmak ileri de başka sağlık sorunlarınının ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Amaç kısa zamanda kilo kaybı değil verilen kiloları geri almamaktır. Buna ulaşmak için emek vermek ve yeterli zaman ayırmak gerekir.

Peki ideal kiloya ulaşmak için gerekli süre ne olmalıdır?
Haftada 0,5-1 kg. kilo kaybı ideal olanıdır. Burada önemli olan kaybedilen kilonun vücuttaki yağ kitlesinden olmasıdır. Bunun için bu işe zaman ayırmak ve acele etmemek gereklidir. Unutulmaması gereken önemli nokta; hızlı verilen kilo hızlı bir şekilde ve daha fazlasıyla geri alınacaktır.

Karar verdiniz, peki nasıl bir yol izlemelisiniz?
1- Öncelikle bu işe başlamak için kararlılık şart. Bu noktada bir tavsiye: diyet yapmaya başladığınızı etrafınızdaki kişilere söylemeyiniz. Sizi yoldan çıkarmak isteyenler ya da yaptığınız diyet hakkında ilginç yorumlar yapanlar olacaktır. Unutmayın herkesin “diyet yapmak” konusunda değişik bilgileri vardır. Genelde bu bilgilerin doğruluğuna kuşku ile yaklaşmak gerekir.
2- Diyete başlamadan bir doktor kontrolü şart. Kilo almanın ya da kilo vermede zorluk çekmenin altında bir sağlık sorunu olabilir. Eğer bir ilaç kullanmanız gerekecekse bunu size ancak ve ancak doktorunu z söylemelidir. Kilo kaybı için kulaktan dolma bilgiler ile ilaç kullanımı başka sağlık sorunlara zemin hazırlayabilir.
3- Doktor kontrolü tamam, sıra bir diyetisyene gitmeye geldi. Aman dikkat gittiğiniz kişinin bir diyetisyen olduğundan emin olunuz. Çünkü yapılacak yalnış bir beslenme planı ileride daha büyük sıkıntılara yol açabilir. Amaç kişi ya da kişilerin söyledikleri ya da yaptıkları ile değil uluslararası otoriteler tarafından kabul görmüş kurallar ile size özel bir diyet programı yapmaktır. Sağlık işi hafife alınacak bir şey değildir.
4- Sırada diyetisyen tarafından kişiye özel bir beslenme planı düzenlenmesine geldi. “Kişiye özel “ne demek diye sorarsanız; cinsiyet, yaş, sağlık durumu ve fiziksel aktivite durmununa göre beslenmenin düzenlenmesidir.
5- Diyet yaparken dönem dönem kilo kaybı yavaşlayabilir ya da durabilir. Bu durumda yapılacak en doğru şey pes etmeden diyetinize devam etmektir.
6- Diyetiniz yaparken ek olarak yapılacak en iyi şey düzenli bir egzersiz programı uygulamak olacaktır. Unutmayın bunun içinde uzmanından yardım almak en doğrusudur.
7- Artık herşey tamam. Asla vazgeçmek yok.

Diyet yaparken bazı öneriler;
1- Diyetisyeninizin kontrolü dışında tartılmayınız. Kilonuz başka bir tartıda farkı çıkabilir ve bu durum sizin motivasyonunuzu olumsuz yönde etkileyebilir.
2- Diyet yaparken amaç vücut yağ kitlesinin azalmasıdır. Bunun için kesinlikle size verilen programdaki besinlerin miktarlarını azaltmayınız.
3- Diyet yaparken hep olumlu düşünmek gerekir, özellikle kilo kaybının az olduğu durumlarda. Gözünüze az görünen kilo kaybını o kiloyu almışta olabilirdim diye düşünün.
4- Kilo verdikten sonra almak istediğiniz bir kıyafet varsa arada bir çıkarıp ona bakın. Diyetinize devam etmek için motivasyonunuz artacaktır.
5- İdeal kiloda olduğunuz resminizi bulup sürekli görebileceğiniz bir yere koyun ve gece yatarken kendinizi o kiloda düşünüp yatın.
6- Diyet yaparken bir öğün ya da bir gün diyetinizin dışına çıkmış olabilirsiniz. Böyle bu durumda en iyi davranış şekli hiçbir şey olmamış gibi kaldığınız yerden diyetinize devam etmektedir.

17 Nisan 2015 Cuma

Doğumdan sonra spora hazır mısınız?

Doğum yaptıktan sonra koşmak ve spor yapmak vücudunuzdaki enerji seviyesini geliştirir ve sizin kendinize biraz zaman ayırmanızı sağlar. Fakat kendinizi koşmaya ve spor yapmaya yeterli gördüğünüz zaman bunu yapmanız gerekir.

Bazı anneler doğum yaptıktan hemen sonra koşmanın kaslar ve bağlar için zorlayıcı olduğunu düşünür. Doğum çeşidinize ve iyileşme sürecinize bağlı olarak, doktorunuz belki tamamıyla spor yapmaktan sizi bir süreliğine alıkoyabilir. Fakat doktorunuzu ve kendinizi dinleyip ikisini harmanladıktan sonra, ne zaman tekrar spor yapıp koşmaya geri döneceğinize siz karar verebilirsiniz.

Buggy’e binmekten tutun da günde 10 km koşmaya kadar yeni anne olmuş bayanlar için spora ve koşmaya başlamak için bir sürü yol vardır.

Hatta yeni anne olmuş bayanların farklı egzersizleri yaptıktan sonra anne sütünün değiştiği bile gözlemlenmiştir.
Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, doğumdan sonra tekrar spora ve koşmaya başlamak için en iyi önerileri sizler için kaleme aldı:

KEYİF ALMAYI UNUTMAYIN
Koşmak sizin için sıkıcı bir iş haline gelmemeli. Tekrar spora başlamanız için neden sporun veya koşmanın sizi mutlu ettiğini düşünün ve böyle motive olun. Bitik olsanız dahi, kendinize ayıracak biraz zaman bulabilirisiniz ve tekrar egzersize başlamak sizin daha enerji dolu hissetmenizi sağlar.

SPORA KOŞU BANDINDA BAŞLAYIN
Vücut geliştirmeye başlamak sizin için iyi bir başlangıç olabilir. Diziniz ve ayak bileği ekleminiz için koşu bandı daha yumuşak olacaktır. Üstelik genel vücut sıhhatinizi yüksek tutacak diğer makineler de sporda size yardımcı olacaktır. Bunun için çocuk bakım bölümleri bulunan spor salonlarını tercih ediniz.

ACELE ETMEYİN, ZAMANA İHTİYACINIZ OLACAK
Hemen değişiklik beklemeyin. Eğer performansınız doğum yapmadan öncekinden daha düşükse sakın kendinizi kötü hissetmeyin. Her yeni anne spora farklı bir hızla başlar yani siz en iyisi kendi vücudunuzu dinleyin. Kısa ve az yoğun bir koşuyla başlayın ki vücudunuz tekrar koşmaya alışsın.

YENİ BİR SPOR VE KOŞMA PLANI YAPIN
Yeni bebek sahibi olduğunuz için artık eski spor yapma şekliniz size uygun olmayacaktır. Fakat sizin için belli bir koşma veya spor yapma planı geçerli olmayacaktır. Dolayısıyla eğer belli bir sürede her gün veya her hafta spor yapmak istiyorsanız bebeğinizin emin ellerde olduğundan emin olun.

İYİ BESLENİN VE BOL BOL SU İÇİN
Beslenme ve sıvı alımı her şeyden çok daha önemlidir. Koşarken ve spor yağarken yeterince su içtiğinizden emin olun. Bir de tabii öncekinden daha fazla yemek yiyeceksiniz. Eğer emziriyorsanız her gün 500 ekstra kaloriye ihtiyacınız var.

KENDİNİZ VE BEBEĞİNİZ İÇİN RUNNİNG BUGGY ALIN
Running buggy hem bebeğinizi pusetle gezdirmenizi hem de koşmanızı sağlayacak. Bu koşuya ve spora başlamanızın en iyi yoludur ve aynı zamanda bebeğinizle kaliteli zaman geçirmenizi sağlayacaktır.

KENDİNİZE BELLİ KRİTERLER KOYUN
Bulunduğunuz şehirde eğer basit bir koşu yarışı düzenleniyorsa sırf spora tekrar başlamak ve motive etmek için kendinizi bu yarışa hazırlayın.

15 Nisan 2015 Çarşamba

Türkler cinsel açıdan ne kadar başarılı?

Pfizer’in, bağımsız araştırma ajansı Vision Critical aracılığıyla 8 Avrupa ülkesinde (Türkiye, Rusya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Ukrayna, Sırbistan ve İsrail) toplam 4108 kişiye yaptırmış olduğu cinsel mutluluk ile ilgili “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) anketi Türklerin cinselliğe bakış açısını ortaya koyuyor.

Bu araştırma Türkiye’de 36-65 yaş arasındaki kadın ve erkeklerin cinsel tavır ve davranışları hakkında ilgi çekici bilgiler sunuyor. Online olarak gerçekleştirilen ankete 36-65 yaşları arasındaki 2087 erkek ve 2021 kadın olmak üzere toplam 4108 kişi dahil edildi. Türkiye’den 289 erkek, 265 kadın olmak üzere 554 kişi anketi yanıtladı. Araştırmanın Türkiye sonuçlarının açıklandığı 18 Aralık’taki basın toplantısında Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Cem İncesu ile Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Haluk Kulaksızoğlu araştırma sonuçlarını yorumladı.

Cinselliğin çok rahat konuşulamadığı ve doğru bilgiye ulaşmanın zor olduğu toplumumuzda en çok merak edilen konular arasında cinsel sağlık başı çekiyor. Türkiye’de cinsellikle ilgili tutum ve davranışları ortaya çıkarmayı hedefleyen “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) araştırması, kadınların çoğunluğunun (%58) cinsel yaşamlarını iyileştirmek için eşlerinin daha sert bir ereksiyona sahip olmasını istediklerine işaret ediyor.

Prof. Dr. Cem İncesu “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) araştırması sonuçları hakkında “Bu araştırmanın sonuçları Türkiye’de orta ve ileri yaş grubunun aktif bir şekilde cinsel yaşamlarını sürdürdüklerini göstermesi açısından önemlidir. Bir başka önemli sonuç da bu grubun cinselliği cinsel birleşmeden ibaret görmeyip ön sevişme süresi, partnerin cinselliğe hazır ve istekli olması ve ereksiyon kalitesi gibi unsurlar açısından cinsel yaşamın kalitesine de önem verdiklerinin görülmesidir” şeklinde görüş bildirdi.

Doç. Dr. Haluk Kulaksızoğlu ise cinsel sorunların gündelik hayata ne kadar ve nasıl yansıdığının bilinmesi için “When it comes to sex” (Cinsellik söz konusu olduğunda) araştırmasının önemini vurgulayarak araştırma sonuçlarıyla ilgili olarak, “Hastalara etkili, güvenli ve kullanımı basit tedavi seçenekleri sunabildiğimiz 1990’ların ikinci yarısından itibaren cinsel sorunlar konuşulur olmaya başladı. Bu konuda tedavi yaklaşımlarının oluşturulması toplumsal cinsel alışkanlıkların bilinmesine dayanmaktadır. Bütün dünyada yapılan araştırmalar 40-70 yaş grubunda neredeyse küresel olarak her 3 erkekten 2’sinde cinsel sorunlar olduğunu ortaya koyuyor” dedi.

“Konuşulması oldukça sıkıntı verici cinsel sorunlarla ilgili karşılaştığımız en büyük problemlerden bir tanesi insanların kafasındaki yanlış bilgilerdir. Bilimsel olmayan veriler, kulaktan dolma sözler, özellikle de internetin herkes tarafından bu kadar yaygın kullanılması, hastalar üzerinde bu konuda yardım alıp almamaya karar verme veya tedavi aşamasında yanlış yönlendirici olabilmektedir. En basit örnek, toplumda yaş ve cinsellik konusunda kurulan bağlantının bu araştırma sonucuna göre aslında o kadar da doğru olmadığının görülmesidir. Araştırmada 56-65 yaş grubu katılımcılar aktif cinsel hayatlarının devam ettiğini bildirmişlerdir” diyen Doç. Dr. Haluk Kulaksızoğlu “Bu noktada cinsel sorun yaşayan bireylerin doğru bilgiye, en kısa ve etkin şekilde ulaşması için oluşturulan www.sertkonusalim.com web sitesinin hazırlıkları son aşamaya gelmiştir. Bu site sayesinde bireyler kendi şikayetleri ile ilgili bilgiye ulaşabilecek ve gerçekten bir sorun olup olmadığı konusunda kendilerini değerlendirme imkanına sahip olacaktır” diyerek sitenin yaratacağı bilinçlendirmenin kişileri yanlış bilgilerden, kendilerini zor durumda bırakabilecek tedavilerden veya beklentilerden koruyacağına inandığını ifade etti.

Araştırma Sonuçları
Araştırma sonucunda, sanılanın aksine orta yaş üstü kişilerin de hareketli bir cinsel yaşam sürdükleri, cinsel ilişki süresinin ortalama olarak birkaç dakika olduğu ve tatmin için ön sevişme ve sertlik gibi bazı unsurların önemli olduğu anlaşılıyor. Cinsel açıdan tatmin olma hissinin yaşama genel bakış açısından yüksek önem taşıdığı da araştırmanın bulguları arasındadır.

Orta ve ileri yaş grubu hareketli bir cinsel yaşam sürüyor
Farklı yaş gruplarında cinsel ilişki sıklığının araştırıldığı çalışmada Türkiye’de bireylerin büyük çoğunluğunun (%90) ayda en az 1-3 kez cinsel ilişki yaşadığı ortaya çıktı. Yaş gruplarına göre bakıldığında, Türkiye’de çoğu yaş grubunun oldukça aktif bir cinsel yaşam sürdüğü belirlendi. Araştırmanın ilgi çekici sonuçlarından biri, 56-65 yaş arası insanların %78’inin ayda en az 1-3 kez cinsel ilişki yaşadığını ifade etmeleri oldu. Daha genç yaş grubundakilerin (36-45) yarıdan fazlası (%72) haftada en az 1-3 kez cinsel ilişki yaşarken, 56-65 yaştakilerin yaklaşık yarısı da (%46) aynı derecede aktifler.

Sadece birkaç dakika sürüyor
Katılımcılardan cinsel ilişkilerinin ortalama ne kadar sürdüğünü de belirtmelerinin istendiği araştırmaya göre, erkek ve kadınların üçte birinden fazlasının (%38) ilişkisi 3-10 dakika sürüyor. 56-65 yaş arasındakilerin %42’sinde ilişki 10 dakikadan kısa sürüyor. Sonuçlar uzun süreli cinsel ilişkiden ziyade, kısa süreli ve tatmin edici bir cinsellik yaşamanın önemini vurguluyor.

Tatmin için ön sevişme önemli
Araştırmada katılımcıların %68’i “fiziksel ön sevişmenin” kendilerinin ve eşlerinin cinsel tatmininde en önemli ya da ikinci önemli unsur olduğunu belirttiler. Hem kadınlar, hem de erkeklerin ön sevişmenin önemini vurgulaması dikkat çekti. Bu konuda ikinci sıradaki yanıt “istediğinde cinselliğe hazır olması” olurken, üçüncü sıradaki yanıt ise “penetrasyona yetecek sertlikte ve sık ereksiyon” oldu. Böylece ilişki anı geldiğinde iyi performans gösterebilmenin bireysel düzeydeki kriterleri belirlenmiş oldu. Erkekler için bu, başarılı ilişki için yeterli sertlikte ereksiyonu sürekli gerçekleştirip sürdürmek olarak tanımlanabilir. Ayrıca fiziksel ön sevişmenin cinsel tatmin sağlama açısından her istediğinde cinselliğe hazır olmaktan daha önemli olduğu ortaya çıktı.

Ne kadar sert, o kadar iyi
Genel olarak birçok kişi (%63) cinsel yaşamlarının kalitesini artırmak için daha sert bir ereksiyona sahip olmak (veya partnerinin sahip olmasını) istiyor. Kadınlar açısından bu istek yaş ilerledikçe artarken, tüm yaş gruplarında büyük çoğunluk partnerlerinin ereksiyonunu artırabilmeyi arzu ediyor. Cinsiyete göre bakıldığında, erkekler bu yöndeki ihtiyaçlarını daha fazla vurguluyor. Orta yaş grubunda (36-45 veya 46-55) on erkekten sekizi (%79-82), üst yaş grubunda (56-65) ise on erkekten yedisi (%73) ereksiyon sertliğini artırabilmeyi dilediklerini söylüyor. Benzer şekilde, ortalama dört kadından üçünün (%76) cinsel hayatlarının daha iyi olması için eşlerinin daha sert ereksiyon olmasını istediği ortaya çıkıyor.

Kişinin hayata genel bakışı açısından önemli
Araştırmada ayrıca katılımcılara cinselliğin, hayatı algılamaları konusunda ne kadar önemli olduğu sorularak, cinselliğe yönelik tavır daha geniş bir düzeyde de incelendi. Buna göre, kadın ve erkeklerin büyük çoğunluğu cinsel açıdan tatmin olma hissinin yaşama genel bakışları açısından önemli veya çok önemli olduğunu kabul ediyor. Bu durum özellikle, bunu ifade eden erkeklerin dörtte üçünden fazlası (%80) için geçerli. Kadınların da yaklaşık üçte ikisi (%62) cinsel açıdan tatmin olma hissinin önemli bir faktör olduğunu kabul ediyor.

Anketin ayrıntıları
Anket 2012 yılında bağımsız araştırma ajansı Vision Critical tarafından Pfizer sponsorluğunda 8 Avrupa ülkesinde (Türkiye, Rusya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Ukrayna, Sırbistan ve İsrail) yapıldı. Online olarak gerçekleştirilen çalışmaya 36-65 yaşları arasındaki 2087 erkek ve 2021 kadın olmak üzere toplam 4108 kişi dahil edildi. Türkiye’den 289 erkek, 265 kadın olmak üzere 554 kişi anketi yanıtladı. Bildirilen sonuçlar sadece Türkiye’den elde edilen yanıtlara dayanmaktadır.

14 Nisan 2015 Salı

Parfüm seçerken cilt tipinize dikkat edin

Parfüm kullanırken nelere dikkat edeceğinizi, etkisini ve kalıcılığını nasıl artıracağınızı, cilt tipinize göre parfümleri ne miktarda kullanacağınızı biliyor musunuz? 

Evoria uzmanları, görünüşünü güzel bir parfümle tamamlamak isteyenler için doğru parfüm kullanmanın ipuçlarını açıklıyor.

Temiz tene uygulayın

Parfümün güzel kokması için kullanılan bölgenin temiz olması gerekiyor. Etkileyici ve güzel bir kokunun ilk şartı temiz bir ten. Özellikle banyodan sonra sürülen parfüm çok daha kalıcı oluyor. Çünkü ciltteki gözenekler banyodan sonra açılıyor ve kokuyu daha iyi emiyor. Ayrıca banyo esnasında parfümün yan ürünlerini kullanmak, kokunun kalıcılığını arttırmaya yardımcı oluyor.

Güzel kokmak için parfümü doğru yere sıkın

Parfümün kalıcılığını arttırmak ve uzun süre güzel kokmak için bedeninizdeki doğru yerleri tespit etmek gerekiyor. Nabzın attığı yerler parfümün kalıcılığını ve güzel kokuyu destekleyen en iyi yerlerdir. Bilekler, boyun, göğüs arası, kulak arkası ve diz araları daha sıcak ve nemli bölgeler olduğu için parfüm bu bölgelerde kullanılmalı. Buralara sıkılan parfümler daha iyi yayılarak uzun süren kalıcılık sağlanıyor.

Doğru parfüm seçerken cilt tipinize dikkat edin

Doğru parfüm seçerken dikkat edilmesi gereken bir diğer faktör de cilt tipi. Cilt tipi parfümün kalıcılığını etkiliyor. Cilt tipinizi belirledikten sonra işiniz daha kolay bir hale geliyor. Parfümü daha uzun süre saklayan yağlı cilt tipine sahip olanlar bu konuda oldukça şanslılar. Ancak kuru bir cilt yapısına sahip olanlar için durum birazcık farklı. Evoria.com uzmanları kuru ciltte parfümün kalıcı olmadığını ifade ediyor. Bu yüzden kuru cilde sahip olanların parfümü biraz daha fazla sürmelerini öneriyor.

Her beğendiğiniz koku size yakışmaz

Doğru parfüm seçimi yaparken en önemli kokuyu beğenmeniz değil bedeninizde nasıl koktuğudur. Modada olduğu gibi parfümde de en güzel parfüm kendine yakışanı bulmaktan geçiyor. Evoria.com uzmanları beğendiğiniz bir parfümü denemeden karar vermemenizi öneriyor. Parfümler kokularını, cilt kokusuyla birleşerek gösterirler. Bu yüzden kendi teninizde denemeden parfüm seçmek kimi zaman hayal kırıklığı yaratabiliyor.

Üçten daha fazla koku denemeyin

Kendi parfümünüze karar verirken öncelikle bileğinizi iç tarafına bir parça sıkın ve üstünden 10 dakika geçmesini bekleyin. Bu sürede alkol buharlaşır ve vücudun kimyasıyla uyumu tamamlanarak gerçek etkisi ortaya çıkıyor. Bu yöntemle en fazla 3 kokuya bakın. Daha fazlası koku duyunuzun geçici süreyle etkisizleşmesine sebep olur. Kokuları birbirine karıştırmak istemiyorsanız kokular arasında kahve koklayın. Kahve kokusu parfüm kokularını nötrleyerek koku alma duyularınızın açılmasına sağlar.

Parfümlerinizi buzdolabında saklayın

Parfümlerin saklanma koşulları ömürlerini uzatıyor. Parfümleri karanlık, kapalı ve serin ortamlarda saklamak en iyisi yöntem. Evoria.com uzmanları kapağı kapalı olarak buzdolabında saklanan parfümlerin ömrünün uzadığını ifade ediyor.

Çocuğu daha saldırgan yapıyor

Babasız büyümenin, çocukları saldırgan hale getirebileceği belirlendi.

Kanada'daki Mc Gill Üniversitesi'nden bilim adamları, babasız çocukların gelişiminin ne yönde etkilendiği sorusuna cevap aradı. Bilim adamları, babası olmayan farelerin sosyal davranışları ve beyni ile anne ve babayla büyüyenlerinkini karşılaştırdı.

Babasız farelerin beyninin sosyal kontrol ve bilişsel faaliyetlerde rol oynayan bölümünün işlevinde bozukluklar belirleyen bilim adamları, bu hayvanların sosyal davranışlarının anormal olduğunu, anne ve babalarıyla büyüyenlere göre daha saldırgan davranışlar gösterdiğini gördü.

ÖZELLİKLE KIZ ÇOCUKLARINI DAHA ÇOK ETKİLİYOR

Bilim adamları ayrıca, babasız büyüyen dişi farelerin, merkezi sinir sisteminde uyarıcı etkiye sahip amfetamin maddesine daha duyarlı hale geldiğini vurguladı.

Araştırmaya imza atanlardan Gabriella Gobbi, çalışma fareler üzerinde yapılsa da sonuçların insanlar için de geçerli olduğuna dikkati çekti.
Bilim adamları, babasız büyüyen çocukların yetişkin olduklarında daha anormal ve saldırgan davranışlar gösterebileceğini, özellikle kız çocuklarının uyuşturucu ve alkole yönelebileceğini belirtti.

AŞIRI KİLO SORUNU DA OLABİLİR

Araştırmanın sonuçları "Cerebral Cortex" dergisinde yayımlandı.

Daha önce yapılan araştırmalar, annesiz büyüyen çocukların gelişiminin etkilendiğini, bu çocuklarda güven eksikliğinin yanı sıra aşırı kilo sorunlarının da görülebileceğini göstermişti.

13 Nisan 2015 Pazartesi

Sigara İçen ve Fazla Kilolu Kadınlar Tehlikede

Beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle artan obezite sorunu, sigara tüketiminin artması, yaş ve kilo artışıyla yaygınlaşan diyabet hastalığı son yıllarda kadınlar arasında kalp hastalıklarının daha sık görülmesine neden oluyor. Kadınların özellikle menopoz dönemi ile birlikte kalp sağlıklarına iki kat özen göstermesi gerekiyor. 

Memorial Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cem Yorgancıoğlu, kadınlarda kalp hastalıklarının nedenleri ve korunma yolları hakkında bilgi verdi.

50 yaşın üzerinde damar sertliğine dikkat
Damar sertliği ve koroner arter hastalıklarının son yıllarda kadınlarda görülme sıklığının artmasının başlıca sebebi ortalama yaşam süresinin uzamasıdır. Bu durum menopoz sonrası dönemde görülen damar sertliğinin ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kalp hastalıklarının görülme sıklığını da artırmaktadır. Kadınlarda yaşa bağlı olarak gelişen damar sertliğinde menopozun tetikleyici bir etkisi yoktur. Menopoz öncesi dönemde damar sertliğinin daha az görülmesinin sebebi östrojen hormonunun damar sertliğinin ortaya çıkmasını engelleyici etkisidir. Menopozla beraber bu koruyucu etki ortadan kalktığında damar sertliği teşekkülü artmaktadır. Bu nedenle 50 yaşın üzerindeki kadınlar damar sertliği açısından daha yüksek risk altındadır.

Kadınlarda sık görülen bir diğer kalp rahatsızlığı mitral kapak esnemesi olarak bilinen mitral kapak prolapsusu”dur. Mitral kapağın yapısal olarak gevşek olduğu bu durumda bazen kapakta kaçak ortaya çıkabilir. Bu rahatsızlığın kadınlarda sık görülmesinin sebebi kollajen (bağ) dokunun daha esnek olmasıdır. Hastalık, çoğu kişide ameliyat gerektirecek kadar kaçağa neden olmaz. Düzenli kontrollerle takip edilmelidir. Sık görülen kalp hastalıklarından; romatizmal kapak hastalıkları kadınlarda ve erkeklerde eşit, aort kapak hastalıkları ve anevrizmaları ise kadınlarda daha az görülmektedir.

Ev kadınlarının kalp krizi geçirme riski çalışan kadınlara göre daha fazla
Ev kadınları çalışanlara göre daha hareketsiz bir hayat sürmektedir. Yapılan araştırmalarda ev hanımları daha fazla kilo sorunu yaşamakta, tansiyonları daha yüksek seyretmekte ve kolesterol yüksekliği de görülmektedir. Bu durum, kalp krizi ile karşılaşma riskini artırmaktadır.

Açık cerrahinin sonuçları kadınlarda daha başarılı
Kalp hastalıklarının tedavisinde açık cerrahi kadınlar için erkeklerden daha riskli olmasına rağmen, başarılı operasyon sonrası uzun dönem sonuçları daha başarılıdır. Bunun nedeni kadınların damar yapılarının daha ince, vücut kitle oranlarının daha yüksek ve yağ dokularının daha fazla olmasıdır. Erkeklerde damar sertliğinin daha hızlı ilerlemesi ve ameliyat olsa da bu ilerlemenin durdurulamaması ameliyat başarısını azaltmaktadır. Kalp hastalıklarının tedavisinde açık cerrahiden daha yüksek fayda gören kadınların ameliyat sonrası yaşam süreleri de daha uzundur.

Uygun hastalarda endoskopik yöntemler tercih edilmeli
Kadınlarda yağ dokusunun fazla olması, konvansiyonel yöntemle bacaktan damar alınması durumunda yara iyileşmesini zorlaştırıcı ve enfeksiyon riskini artırıcı etkiye sahiptir. Bu nedenle damar yapısı uygun olan kadın hastalarda endoskopik yöntemlerin tercih edilmesi daha iyi sonuç verecektir. Bu durum iyileşme süresini kısaltarak enfeksiyon riskini en aza indirecektir.

Kadınlar kalp hastalıklarından korunmak için bunlara dikkat etmeli
• Kalp sağlığı için dengeli ve düzenli beslenmeye özen gösterilmelidir. Belirli bir yaştan sonra metabolizma hızı yavaşladığı için kilo alımı da kolay olmaktadır. Bu nedenle metabolizma hızlandırılmalı ve ideal kilonun korunmasına dikkat edilmelidir.

• Sigaradan uzak durulmalıdır. İçilen ortamlarda bulunmak bile kalp hastalığı riskini artırır.
• Özellikle ev hanımları aktif yaşamdan uzaklaştıkları için hareketsizleşmektedir. Gün içerisinde fiziksel aktiviteler mutlaka artırılmalıdır.
• Kan basıncı yüksekliği ve şeker düzeyi kontrol altında tutulmalıdır.
• Düzenli sağlık kontrolleri ihmal edilmemelidir.

8 Nisan 2015 Çarşamba

Miyomlar sonradan kansere dönüşür mü?

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Buyru, "Özellikle rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa da yol açabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma riski de artar" dedi.

Buyru, miyomların (Rahim tümörü) östrojen hormonuna bağımlı olarak geliştiğini belirterek, menopozdan sonra östrojen hormonunun etkinliğinin azalmasıyla mevcut miyomların çoğunlukla küçüldüğünü söyledi.

MİYOM GELİŞİMİNDE AİLESEL YATKINLIK ÖNEMLİDİR

Miyom gelişiminin ailevi eğilim gösterdiğini ifade eden Buyru, anne veya ablasında miyom saptanan kadınlarda miyom görülme riskinin daha yüksek olduğunu kaydetti.

Buyru, doğum yapmamış kadınlarda da miyom gelişimine sık rastladıklarını dile getirerek, "Miyomların belirtileri, bulundukları yer ve büyüklüklerine göre değişiklik gösterir. Rahim içine yakın ve büyük olan miyomlar daha fazla şikayete neden olur. Küçük olsa bile rahim içine yakın miyomlar adet esnasında kanama miktarının artmasına, kanama süresinin uzamasına yol açar. Tam tersine rahim dışına doğru olan miyomlar ise daha az şikayete neden olur. Bu tür miyomlar büyüdükleri takdirde idrar kesesi, barsak gibi komşu organlara bası yapıp, sık idrar yapma ve dışkılama güçlükleri şeklinde belirti verebilir" diye konuştu.

"MİYOM ÇAPI BÜYÜDÜKÇE KISIRLIĞA YOL AÇMA RİSKİ DE ARTAR"

Prof. Dr. Buyru, miyomların büyüklüklerinin çok değişken olduğunu kaydederek, birkaç milimetreden, 20-30 santimetreye kadar büyük miyomlara rastlayabildiklerini ifade etti.

Şikayet ve belirtilerin miyomların yerleşim yerini yakından ilgilendirdiğini anlatan Buyru, "Bazı miyomlar gebe kalmayı zorlaştırabileceği gibi, düşük ve erken doğum riskini de arttırabiliyor. Özellikle rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa da yol açabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma riski de artar. Rahim içinde yer alan miyomlar küçük bile olsa daha fazla sorun yaratır. Miyomların yol açtığı en büyük problemler, kanama, gebe kalamama, çevre dokulara bası ve yoğun kanama sonucu ortaya çıkan kansızlıktır" ifadesini kullandı.

Buyru, miyomların kötü huylu olma olasılığının binde 5 olduğunu ifade ederek, hızlı büyüyen, kan akımında farklılıklar olan miyomların kötü huylu olabileceğini dile getirdi.

Doğurganlığını tamamlamış kadınlarda çok sayıda miyom olduğunu, bunların teker teker çıkarılmasının kanama riski taşıdığına vurgu yapan Buyru, bu tür ameliyatların kadının yaşamı açısından risk oluşturması halinde rahim alınmasını da gerektirebildiğini kaydetti.

"HER MİYOMUN ALINMASI GEREKMEZ"

Prof. Dr. Faruk Buyru, görülen her miyomun alınmasını şart olmadığına dikkati çekerek, bunların ilaçla tedavisinin olmadığını, bazen kanamaların azaltılması için geçici olarak ilaçlar kullanıldığını söyledi.

Miyomda kesin çözümün ameliyat olduğunu ifade eden Buyru, "Ancak pek çok kadın, ameliyata gerek olmadan miyomlarıyla sorunsuz yaşamlarını sürdürebilir. Kanama, gebe kalamama gibi şikayeti olanlarda ameliyat gerekebilir. Rahim içindeki miyomlar küçük olsa bile hem gebe kalamama, hem de yoğun kanamaya neden olmaları nedeniyle ameliyat gerektirir. Rahim duvarındaki miyomlar, 5 santimetreden büyükse veya çok sayıda olduğunda ameliyat düşünülebilir. Rahim dışında yer alan miyomlar, çok büyüdüğünde veya çevreye bası yaptığında ameliyat düşünülmelidir" şeklinde konuştu.

Buyru, miyomun kanlanmasını sağlayan damarın tıkanması gibi yeni tedavi seçeneklerinin ortaya çıktığını dile getirerek, bu yolun ameliyat olmak istemeyen veya operasyonu sorunlu olabilecek hastalarda düşünülmesi gerektiğini vurguladı.

7 Nisan 2015 Salı

Kalbiniz İçin Önemli Kararlar Almanın Tam Zamanı

Kalbiniz için yeni bir başlangıç yapın... Ona daha iyi bakın… Onu önemseyin… Koruyun ve sağlıklı bir yaşam sürmeniz için ona ihtiyacınız olduğunu unutmayın.

Memorial Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, Kalp Sağlığı Haftası öncesinde sağlıklı bir kalp için dikkat edilmesi gereken püf noktaları hakkında bilgi verdi.

Kalp haftasında yeniden başlayın
Kalbinizi üzecek ne yaptıysanız, onları geride bırakın. Sigarayı bırakın, aşırı kiloluysanız kilo vermeyi artık gündeme alın, hiç spor yapmıyorsanız spor yapmaya başlayın. Tansiyon ve şekerinizi düzenleyin. Kalbinize yönelik yaptığınız her türlü ihaneti geride bırakın ve ‘Ben artık bunları yapmayacağım’ kararı alın.

Sigarayı bırakın
Eğer sigara içiyorsanız, kalbiniz, aileniz ve ülkeniz için sigarayı bırakın. Sigara, koroner kalp hastalıklarını hızlandırıcı faktörlerin başında yer almaktadır. Ayrıca doğrudan akciğeri etkilediği için kalp ameliyatı olan hastalarda da ameliyat sonrası ciddi sorunlara neden olmaktadır. Önemli olan kişinin sigaraya hiç başlamamasıdır. Sigara içimi kadınlarda daha önemli sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu nedenle kadınların östrojeni parçalayıcı ve erken menopoza neden olan sigaradan uzak durması gerekir.

Kalp check up’ı yaptırın
Yılda bir kez kan yağlarınızı ve kan şekerinizi kontrol ettirip, efor testi yaptırın. Eğer 40 yaş ve üzerindeyseniz, bugüne kadar da kalp yönünden kontrol edilmediyseniz bu hafta vesilesi ile mutlaka kardiyolojik kontrolden geçin. 40 yaş üzerinde iseniz ve stresli, yoğun sorumluluğu olan bir işiniz varsa özellikle bilgisayarlı anjiyografi ile kalp damarlarınızın durumunu kontrol ettirmeniz yararlı olacaktır. Bu size koroner damarlarınınız bugününün ve gelecek 5-10 yılını gösterir. Aile geçmişinizde kalp hastası varsa, aşırı kiloluysanız, diyabet veya yüksek tansiyon hastasıysanız, sigara kullanıyorsanız 30, değilseniz 40 yaşından sonra her yılda; Total kolesterol, HDL (iyi huylu kolesterol), LDL (kötü huylu kolesterol), tligriserid ve kan şekeri ölçtürün. Ayrıca tansiyon değerlerinizi de mutlaka bilin.

İyi beslenin
Sağlıklı beslenme konusunda kesin karanınızı verin. Çoğunlukla sebze ve meyveye dayalı, kolesterol yönünden zayıf bir diyet organize edin. Bu konuda sadece güvenilir kaynakların bilgilerine itibar edin. Bilin ki, ‘mucize diyet’, ‘lokman hekim ilacı’, ‘ölmez otu’ diye birşey yok. Beslenmede çok çeşitliliğin önemli olduğunu unutmayın. Yapılan sıkı bir diyetin mükafatı olarak ayda bir – iki kez kendinize sevdiğiniz bir yiyecek için (ölçülü olmak koşuluyla) izin verin.

‘Ben artık düzenli yürüyüş yapacağım’ kararını alın ve uygulayın
Egzersizden uzak, hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız, merdiven yerine asansörü kullanıyorsanız yeni yılda bu alışkanlıklarınızı tamamen bırakın. Daha hareketli bir yaşamın startını verin. Eviniz işinize yakın mesafedeyse aracınızı kullanmayın. Haftada en az üç kez bir saat yürüyün. Temponuz, 5 kilometreyi 45 dakikada kat ediyor şekilde olmalıdır. Normal bir insan 5 kilometreyi bir saatte yürür. Yaptığınız yürüyüşten keyif almak istiyorsanız kemerinize bir adım sayıcı takmanızı rica ediyorum. Bu sayede günün sonunda ne kadar yürüdüğünüzü belirleyerek, bir sonraki günü daha iyi programlayabilirsiniz.

Kalbinizi yaza hazırlayın
Yazın su kaybı fazla olacağı için kanın koyulaşıp akışkanlığının azalma riski mevcuttur. Özellikle sıcak havalarda herkese bol su içmeyi öneriyoruz. Özellikle sessiz kalp hastalığı olanların (sınırda koroner arter darlığı olan hastalarda) bol su içme hayat kurtarıcı olacaktır. Kalp hastaları iki çeşit hastalık nedeniyle yazdan etkileniyor. Bunlardan biri, koroner kalp hastaları diğeri de kalp kapak hastaları. Kapak hastalarının yazdan etkilenme nedenleri, %90 oranında idrar söktürücü kullanmalarından ileri geliyor. Ancak yazın çok terledikleri için terleme ile de tuz ve su atacakları için özellikle kapak hastalarının da doktorlarına danışarak idrar söktürücü ilaç dozunu gerekli miktara gelecek şekilde azaltmaları gerekiyor. İçilecek suyun miktarı için en uygun ölçü idrarın renginin açık olmasıdır.

Yarışmacı sporları tercih etmeyin
‘Spor kalbe iyi geliyor’ diye hiçbir zaman yarışmacı sporlara başlamayın. Futbol, tenis, basketbol gibi yarışmacı sporlarda 15-20 yıllık geçmişiniz yoksa 40 yaşından sonra bu tür sporlara başlamak size yarar getirmeyecektir. Bu nedenle rekabet içerikli sporların yerine yapacağınız düzenli egzersizler, kalp hastalıkları ve kalp krizi riskine karşı koruyucu bir etki yapar kalbinizi, kemiklerinizi ve kaslarınızı güçlendirir. 30 yaşından sonra yoğun efor gerektiren bir spora başlayacaksanız, gizli kalp hastalığı riskine karşı mutlaka iyi bir kalp kontrolünden geçmeniz ve bir rehabilitasyon uzmanının yapacağı programı uygulamanız gerekir.

Egzersiz sırasında nabzınızı 120’nin üzerine çıkarmayınız. Kural 220 – yaş çıkan rakamı maksimum hız için 0.70, minimun hız için 0.60 ile çarpınız. 40 yaş için örnek: maksimum nabız için 220-40=180x0.70=126, minimum nabız için 220-40=180x0.60=108,

Stresi dolayısı ile adrenalini yaşamınızdan çıkarmaya çalışın
Daha barışçı, daha uzlaşmacı, daha az stresli, daha huzurlu bir yaşam tarzı benimseyin. Öncelikle kendi iç dünyanızla barışın. Bu sayede etrafınıza mutluluk ve barış mesajları verebilirsiniz. Evliyseniz, eşinizle daha uyumlu olmaya çalışın. Anne babaysanız, çocuklarınızla daha ılımlı ve uzlaşmacı bir iletişim kurun. Bunun için de gerekiyorsa bir aile psikologundan yardım alın. Çok çabuk karar veren, hızlı hızlı konuşan, merdivenleri birkaç basamak birden çıkmaya çalışan, sabırsız biriyseniz ( A tipi kişilik) yavaşlayın. Riskinizi azaltmak için daha yumuşak, sakin hareket eden, huzurlu biri olmaya özen gösterin. Yeni yılda iş ve meslek hiçbir zaman, beceri ve olanaklarınızı zorlamayın. Çocuklarınıza da hazır olmadıkları sorumlulukları vermekten kaçının, onlar için çıtayı çok yüseltmeyin.

Aşık olun
Öncelikle eşinize, ailenize, işinize ve hayata aşık olun. Çünkü aşık olmak kalbe iyi gelir. Endorfin hormonu salgılanmasını sağlar. Endorfin, zevk ve mutluluk veren bir hormondur. İyi bir aşk hayatı kalp sağlığı için çok gereklidir. Mutlu yaşamayabilmek için sağlıklı bir aşk hayatına ihtiyaç vardır. Düzenli bir aşk hayatı olan insanların yaşam kalitelerinin artacağı da kesindir. Aşık olduğumuzda beynimiz phenylethylamin üretir. Bu madde de kalp atışını hızlanıdırır ve keyif verir. Ayrıca iyi bir müzik dinlemek, spor yapmak, yoga da endorfinimizi artırır.

6 Nisan 2015 Pazartesi

Yaz gelmeden acilen forma girin

Yazın gelmesine çok az bir süre kaldı. Son dönemlerde kadınların vazgeçilmez egzersiz yöntemlerinden biri olan pilates, bu sene de sıkılaşmak ve kışın alınan fazla kilolardan kurtulmak isteyenlerin birinci tercihi.

Bedenin dengeli tutulmasına yardım eden, temel kaslar üzerine yoğunlaşarak omurgayı destekleyen bir egzersiz programı olan pilates ile vücut kısa zaman içinde forma giriyor. Bu sebeple bu yaz da kışın aldığı fazlalıklardan kurtulmak isteyenlerin ilk tercihi pilates.

Evoria.com uzmanları, pilatesin zayıflatmanın yanında dengeli bir duruşa, iyi bir kemik yapısına, gergin bir karına ve ince bir bele sahip olmada da yardımcı olduğunu söylüyor. Nefes egzersizleri ile birlikte yapıldığında daha iyi sonuçlar veren pilateste, egzersiz sırasında doğru kasların doğru biçimde tutulması gerekiyor. Pilates, kaslarınızı yavaş ve bilinçli hareketlerle eğiterek, psiklojik olarak rahatlamanıza ve dinlenmenize yardımcı oluyor. Düzenli olarak 20 seans yapıldığında, farkın çok net görüldüğü pilates ile pelvis ve karın bölgesi kontrolü arttırılıyor, bu sayede özü güçlendirilmiş oluyor. Pilates egzersizleri ile vücudun esnekliği, eklem hareketliliği, dengesi ve duruşu güçlendiriliyor.

Pilates egzersizleri öncesi mutlaka vücudun ısıtılması gerekiyor. Bunun için Evoria.com uzmanları biraz yürümek ve esneme hareketleri yapmayı öneriyor. Yürüyüşünüzü hesaplamak için Evoria.com’da indirimle satışa sunulan atılan adım sayısını, yakılan kalori miktarını, gidilen mesafeyi ve zamanı gösteren pedometreleri kullanabilirsiniz..

Güçlü karın kasları hayal değil

Isınma işleminin ardından pilatese başlayabilirsiniz. Karın bölgesini güçlendirmek için öncelikle sırtınızın üst kısmı pilates topunun üzerine gelecek şekilde uzanın. Bacaklarınızı bükün. Ellerinizi başınızın arkasında kavuşturun. Nefes alın ve vücudunuzun üst kısmını yukarı kaldırın. 10’arlı setler halinde bunu tekrarlayın. Çalışma yaptığınız zeminin rahat olması için Evoria.com Ebruli Pilates Minderlerinini öneriyor.

Doğru duruş için pilates

Pilates ile yapacağınız basit hareketlerle duruşunu değiştirebilirsiniz. Bunun için öncelikle dizlerinizi kırın. Sol bacağınızı arkaya doğru uzatın ve topu dizinizin altına koyun. Topunuz yoksa hızlı kargo hizmetiyle Evoria.com’da indirimle satışa sunulan Ebruli Mini Pilates Toplarına sahip olabilirsiniz. Elleriniz öndeki bacağınızın yanında dursun ve ağırlığınızı ellerinize verin. Yavaş yavaş nefes alın ve topu dizinizle içe ve dışa çevirin. Hareketi her iki bacağınızla 10’ar kere tekrarlayın.

Denge kazanmak için düzenli egzersiz şart

Evoria.com’da indirimle satışa sunulan Ebruli Antiburst Pilates topunun üzerine, ayaklarınız ve ellerinizden yardım alarak karın üstü uzanın. Gücünüzü karın kaslarınızda toplayın. El ve ayaklarınızı yerden çekin ve topun üzerinde dengede durun. Hareketi 4 kez tekrarlamanız yeterli olacaktır. Esnek formda olan pilates topunun üzerinde dengede durmaya çalışmak denge algısını güçlendiren bir yöntem. Sık tekrarlanan egzersizler sayesinde değişimi kolaylıkla farkedeceksiniz.

Bacak kaslarını güçlendirin

Bacak kasları için düzenli pilates yapmak gerekiyor. Bunun için Evoria.com’da satışa sunulan Ebruli Fitness Pilates Seti sizin en büyük yardımcınız olacaktır. Bacak kaslarını çalıştırmak için duvarın bir adım önünde durun. Topu sırtınızın alt kısmına doğru yerleştirin. Duvara yaslanın ve dizinizi hafifçe kırın. Kollarınızı büyük bir topu kucaklar gibi göğüs hizasına getirin. Kollarınızı ve belden yukarınızı sağa doğru çevirin. Bu arada sırtınızın arkasındaki top da sağa doğru yuvarlanmalı. Bunu yaptıktan sonra eski pozisyonunuza dönün. Hareketi her iki yöne 4’er kere tekrarlayın.

Sırt kaslarını ihmal etmeyin

Vücudumuzdaki en hareketsiz yer olan sırtın hareket edip güçlenmesi gerekiyor. Bu yüzden pilates yaparken sırt kaslarını ihmal etmeyin. Bunu için öncelikle topu yere koyun. Göğüs kafesiniz topun üstüne gelecek şekilde yatın. Yere temas eden bacağınızı 90 derecelik açı yapacak şekilde karnınıza doğru çekin. Üstte olan kolunuzu gergin bir şekilde yana uzatın. Alttaki kolunuzun dirseği, yere temas edip başınıza destek versin. Nefes alın ve yukarı kalkın. Dirseğiniz yerden mümkün olduğunca kalkmalı. Nefes verip başlangıç pozisyonuna dönün. Hareketi iki tarafınızla da 6 kez tekrarlayın. Evoria.com’dan alacağınız Pilates ve Yoga Special Setleri, yapacağınız her egzersiz için size yardımcı olacaktır.

Çalışan kadının kurtarıcısı

Türkiye’de kadınların iş hayatında daha fazla yer alması ve hatta yönetici pozispoyundaki kadınların sayısının her geçen gün artması sevindirici olsa da kadınların evdeki sorumluluklarında azalma olmuyor. 

Hem işte hem de evde yükleri artan kadınların “yetişememe” endişesi ile depresyona yaklaştıklarını belirten Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Pisikolog Aylin Sezer, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınlara önerilerde bulundu.

Türkiye’de her geçen gün çalışan kadın sayısı artarken, TUİK rakamları 2004 yılında iş gücüne katılan kadınların oranı yüzde 23,3 iken bu oranın 2011 yılında yüzde 28,8'e yükseldiğini gösteriyor. Kadınların iş hayatındaki yeri rakamsal olarak artarken bir yandan da kadın çalışanlar yönetim kadrolarında daha fazla yer almaya başlıyor. Kadınların iş hayatında daha fazla yer almasının kadınların diğer sorumluluklarını azaltmadığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Pisikolog Aylin Sezer, “Kadınlarda eğitim düzeyinin artması, evlenme ve çocuk sahibi olma yaşının ilerlemesi ve çift gelirli aile düzenleri oluşmaya başlamasıyla birlikte, daha fazla kadın iş hayatına girmeye başladı. Ancak çalışan kadınlar, hala evin ve çocukların asıl sorumlusu olarak görülüyor. Bu sebeple, çalışmak, farklı bir yaşam stilinden çok, ek bir rol olarak kadınların hayatına girdi” dedi.

Kadının üstlendiği rollerin ve iş yaşamındaki yüksek beklentilerin, kadınları yetersizlik ve yetişememe gibi sıkıntıları yaşamaya sürüklediğini belirten Sezer, “Kadın özellikle çevresinden yeterli desteği alamıyorsa, bu zorlayıcı hislerle baş edemediği durumlar oluşabiliyor. Baş edememe hissi uzun sürdüğünde ve gündelik yaşamı aksattığında depresyon gündeme gelebiliyor” diye konuştu.

“CAM TAVAN” DURDURUYOR
İş hayatının her aşamasında kadın çalışanların arttığını belirten Sezer, “Çalışma ortamlarının bir çoğunda, sağlanan koşulların henüz kadınlar ve erkekler arasında eşit olmadığını görebiliyoruz” diyerek şöyle devam etti; “Eşit olmayan çalışma koşulları, maaş, sosyal hak düzenlemeleri ve terfilerde, kadınların hala “cam tavan” olarak da adlandırılan bir kısıtlamaya maruz kaldığını söyleyebiliriz. Hem evdeki rollerini yerine getirmeye çalışan, hem de iş yaşamında haksız bir muameleye maruz kalan kadınlar, oldukça zorlayıcı bir süreç yaşayabiliyor”

1 SAAT BİLE OLSA KADIN KENDİNE VAKİT AYIRMALI
Kadınların yoğun ve stresli yaşam koşullarıyla baş etmesinde en önemli adımın, plan yapmak ve destek almak olduğunu belirten Sezer, “Kadınlara tavsiyem; sorumluluklar taşıyabileceğinizden ağırsa, bu sorumlulukları paylaşabilmek önemli. İş yerinde birlikte çalıştığınız kişilerden, evde ise öncelikle eşinizden, aile bireylerinizden, hatta varsa ve yaşları büyükse çocuklarınızdan destek istemekten çekinmeyin” diye konuştu. İş ve ev yaşamı arasında denge kurmanın bazen zor olabileceğini belirten Sezer, kadınların çoğu zaman, bir tarafa yoğunlaştıklarında, diğer tarafı ihmal ettikleri için suçluluk duygusuna kapılabildiklerini dile getirdi. Mükemmeliyetçi bir kişilik yapısına sahip olan kadınların bu hisleri erkeklere göre daha yoğun yaşadıklarını belirten Sezer, bu noktada, yine çevreden destek istemenin önemine değindi. Stresli çalışma koşullarıyla baş etmenin mümkün olduğunca kendine zaman ayırmaktan geçtiğini söyleyen Sezer, “Bu günde 1 saat de olabilir, haftada 1-2 gün de. Ama o sürede, kadının kendine iyi gelen şeyleri yapabilmesi, bedenini ve ruhunu besleyebilmesi, bir anlamda şarj edebilmesi önemli” dedi.

BEKLENTİLERİNİZİ YÜKSEK TUTMAYIN
Daha mutlu ve huzurlu bir yaşamın kişinin hayatının kontrolünün ne kadar elinde olduğu ile ilişkisine değinen Sezer, “Yaşamımızdaki görevlerimizi, rollerimizi, sorumluluklarımızı ne kadar yerine getirebiliyorsak, kendimizi o kadar kontrolde hissediyoruz. Üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da, kendimizden gerçekçi beklentilerimiz olması” diye konuştu.