16 Eylül 2015 Çarşamba

Yeni nesil tedavilerle daha iyi ve daha uzun yaşam

Yeni nesil tedavilerle daha iyi ve daha uzun yaşam  
Son yıllarda herkesin bütün ayrıntıları merakla takip ettiği kanser, genel olarak sessizce ilerliyor. Belirti vermeden ilerleyen kanser türleri arasında pankreas kanseri ilk sıralarda yer alıyor. 

Liv HOSPITAL Ulus Medikal Direktörü ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Oktar Asoğlu pankreas kanserinin gelişimi ve en son tedavi yöntemlerini anlattı. Asoğlu, yeni tedavilerle daha iyi ve uzun bir yaşamın mümkün olduğuna dikkat çekti. Liv HOSPITAL Ulus Medikal Direktörü ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Oktar Asoğlu, pankreas kanseri ile ilgili merak edilenleri yanıtlıyor.

Pankreas kanseriyle ilgili en son gelişmeler nedir?
Erken tanınan ve henüz lenf bezlerine yayılmamış kanser türleri yakalandığı zaman cerrahiyle iyi sonuç alınan gruplar oluyor. Vücudumuzda pankreasın temel görevi yağları ve proteinleri parçalayıp sindirmekten sorumlu olan enzimleri salgılamak. Buradaki bazı hücrelerin de vücudumuzun herhangi bir yerinde olduğu gibi belirli bir yaşam ömrü vardır. Hücreler belli bir program dahilinde yaşayıp görevlerini yerine getirerek ölürler. Pankreasta bulunan bazı hücreler program dışına çıkarak varlıklarını sürdürerek istilacı bir hücre haline dönüşürse buna pankreas kanseri denir.

Pankreas kanserinin tedavisi ve seyri türüne göre mi değişiyor?
Tümörün cinsine bağlı olarak bez yapısından kaynaklanan tümörler yani adenokarsinomlar daha kötü seyreder. Pankreasın hormon sağlayan hücrelerinden çıkan örneğin insülin salgılayan hücrelerinden çıkan insülinoma denilen tümörler veya nöroendokrin tümörler göreceli olarak daha iyi seyrederler.

Hücre şeklindeyken ya da çok küçükken yakalayamıyoruz
Adenokarsinomlar daha sıktır. Erken tanıyabilirsek tedavi şansımız var. Sarılık, kaşıntı, kilo kaybı gibi belirtiler ortaya çıktığında hastalık ilerlemiş oluyor. Kitle oluşturarak belirti yapıyor. Hücre şeklindeyken ya da çok küçükken yakalayamıyoruz. Belirti verdikten sonra ortaya çıkması ancak çok büyük bir kitle oluştuktan sonra olabiliyor ki o zaman lenf bezlerine yayılmış olabiliyor. Yani ileri evrede oluyor ve kötü seyrediyor. Tıptaki ve teknolojideki ilerlemeler sayesinde, ileri evre hastalıklarda gerek ışın, gerekse de kemoterapi tedavileriyle çok daha iyi sonuçlar elde ediliyor. Eskiden pankreas kanserlerinin tedavisinde kemoterapi çok başarısızdı. Ama yeni nesil ilaçlarla pankreas kanserlerinin tedavisinde güzel sonuçlar alınıyor. Etkili tedavi şekilleri var. Metastatik hastalıklarda bile.

Görülme sıklığı açısından hangi faktörler daha önemlidir?
Özellikle sigara ve alkol kullanımı etkilemektedir. Ülkemizde alkol ve sigara tüketiminin daha çok erkeklerde olması, pankreas kanserlerinin daha sık olarak onlarda görülmesine yol açıyor.

Büyük üzüntü ve stres kansere davetiye çıkarıyor mu?
Kanserde bir hücre birden bire bağımsızlık kazanmaya başlıyor. Neden kazandığını tam olarak bilmiyoruz. Üzüntü ve stresin birtakım şeylere yol açtığı biliniyor ama bunu kanıtlayamayız. Tabii ki mutlu yaşamak pek çok hastalığa iyi gelmektedir. Ama yaşadığımız dünyada stresten uzak kalmak ve stresle başa çıkma yollarını bulmak çok zor görünüyor. Klasikleşmiş şeyleri tekrarlamakta fayda var, mutlu olmak, düzgün beslenmek, hareket etmek ve yürümek gibi.

Pankreas kanserindeki tedavi yöntemleri neler?
Pankreas kanserlerini ameliyattan önce çok iyi değerlendirebiliyoruz. Gelişmiş teknoloji sayesinde tomografi ve MR kullanarak kimin ameliyattan, kiminse önce ilaç ve ışın tedavisinden fayda göreceğini belirleyebiliyoruz. Gereksiz ameliyatlardan hastayı koruyabiliyoruz. Ameliyat etmeden önce ilaç ve ışın tedavisi verilerek tümörü küçültmek, yok etmek veya kontrol altına almak mümkün. Daha sonrasında ameliyat ediyoruz. Bu bazı hasta gruplarında çok ciddi başarı sağlıyor. Daha iyi ve uzun yaşama şansı verebiliyor. Teknik olarak da bu ameliyatlar laparoskopi, robot gibi yöntemlerle de yapılabiliyor ve minimal invaziv cerrahinin avantajları hastalara sunulabiliyor.

Genel Cerrahi Uzmanı
Prof. Dr. Oktar Asoğlu
Kansere neden olan şeyler nedir?
Karsinojenler yani kanser oluşu¬munu harekete geçiren maddeler, bir de genetik faktörler var. Karsinojenler yaşadığımız dünyayla ilgili. Yaşamı kolaylaştırmak için doğallıktan uzaklaştıkça üstlendiği yaşam şekli giderek çağın getirdiği hastalıklara doğru gidiyor, yani kanserlere doğru dönüşüm gösteriyor. Soluduğunuz havadan, yeme içme şeklinize, rafine gıda tüketiminize, giydiğiniz giysilere, televizyona, telefona kadar her yere kadar uzanan bir yapı. Kanser zaten teknolojiyle beraber gelir. Yaşam şeklinizle gelir. Yaşadığınız çevreyle gelir.

Mutlaka yapılması gerekenler nelerdir?
• Taze sebze meyve tüketin.
• Hareketli bir yaşam sürün.
• Stresten kaçının.
• Ekolojik olarak temiz yaşayın.
• Tatil yapın.
• Sigara kullanmayın.
• Alkol kullanımınızı kontrol altında tutun.

PUMA IGNITE XT İLE SPOR YAPMAK ARTIK ÇOK DAHA KEYİFLİ!


Spor ayakkabıları, spor ve antrenmanların en önemli olmazsa olmazlarından  biri. Onsuz bir spor düşünülemez bile. İyi bir spor ayakkabısı, sağladığı  konfor kadar tasarımıyla da  etkilemeli. Özellikle sporu, hayatlarının bir parçası haline getiren insanlar için doğru spor ayakkabıyı seçmekten daha önemli bir şey yok denilebilir.

Yoğun antrenman temponuza uyum sağlayan, enerjinizi ve hareket kabiliyetinizi en üst seviyeye çıkaran bir ayakkabıyı seçmek, yapacağınız sporun kalitesini de artıracaktır.

PUMA Ignite ailesinin en yeni üyesi olan Ignite XT, bir antrenman  ayakkabısı olarak tüm beklentilerinizi karşılıyor. Modern ve şık tasarımıyla dikkat çekerken, sağladığı maksimum enerji ile enerjinizi zirveye taşıyor ve sporu daha keyifli hale getiriyor.


Ignite XT yüksek geri sekme ve Ignite Foam yastıklaması ile hareket kabiliyetinizi en yüksek seviyeye çıkararak darbe etkisini azaltıyor ve uzun süreli dayanıklılık sağlıyor. Ignite XT, koşu yaparken verdiğiniz enerjiyi size iade eden köpük teknolojisi ile sizi bitiş çizgisine taşıyarak bir sonraki hedefinize ulaştırıyor.


Ignite XT, bütün ayakkabı boyunca uzanan esneme kanalları sayesinde her yönde hızlı ve dinamik hareketi mümkün kılıyor.  Orta ve yan yüzlerde artırılan topuk kalınlığı yanal hareketleri desteklerken, dış tabanda yer alan sağlam kauçuk kapsüller ağırlık yapmaksızın zeminle tam temas ve tutuş sağlıyor. Dünyanın En Hızlı Adamı  Usain Bolt ve ünlü yıldız Rihanna da antrenman yaparken, uzun süreli performans vadeden PUMA Ignite XT’yi tercih ediyor. Ignite XT, sunduğu renk seçenekleriyle antrenmanlarınızı ateşliyor.



Yoğun antrenmanları boyunca yüksek enerji isteyen sporcular için özel olarak tasarlanan PUMA Ignite XT, çok yakın zamanda bir ikon haline gelecek gibi gözüküyor.


Siz de en esnek koşu ve antrenman ayakkabısını deneyimlemek isterseniz, Ignite XT’yi tüm PUMA mağazalarında ve www.puma.com/ignite adresinde bulabilirsiniz.


Bir boomads advertorial içeriğidir.


9 Eylül 2015 Çarşamba

Sağlıklı ve güzel bacaklara kavuşabilirsiniz!

Bacak ağrıları basit varis hastalığına bağlı ise tedavi sonrası daha sağlıklı ve güzel bacaklara kavuşabilirsiniz!

Duplex Ultrason inceleme ile ağrılarınızın varislere bağlı olup olduğunu tek seansta öğrenin!

Op. Dr. Deniz Durak, “bacak ağrıları, ister atardamar ister toplardamarlara bağlı olsun, tanının tek seansta hızlı bir şekilde koyulmasının mümkün olduğunu” belirtiyor.

Her bacak ağrısı varis kaynaklı olmayabilir!

Bacak ağrıları travmaya bağlı olarak veya travma dışında tıbbi nedenlerle ortaya çıkabilir.
Bacak ağrıları; bacakta bulunan kemikler, eklemler, eklemleri stabilize eden ligamentler, kaslar, tendonlar, kan damarları (atardamar, toplardamar), sinirler, ciltte olan zedelenmelere, inflamasyonlara (romatolojik, enfesiyonlara veya diğer nedenlere) bağlı veya nadiren de olsa tümör kaynaklı olabilir. Ayrıca bel bölgesi rahatsızlıklarında ağrı bacağa yansıyabilir. Bazen bacağa gelen atardamarlarda kronik ve ani gelişen tıkanıklıklar bacak ağrılarına neden olabilir.

Atardamarlara bağlı sorunlar ciddi ağrılara, kapanmayan yaralara, hatta bacak kaybına dahi neden olabiliyor.

Bacakta; kalpten kanı getiren atardamarların daralma ya da tıkanması nedeniyle, genellikle hareketle artan, dinlenmekle azalan, ancak ileri dönemlerdeki daralma ve tıkanmalarda (ani gelişen embolik-pıhtıya bağlı- tıkanmalar da olabilir) veya yara gelişmesi durumunda, ancak ciddi ağrı kesicilerle geçebilen, bacağın yetersiz kanlanması nedeniyle olan ağrılar gelişir.

Eğer toplardamar kaynaklı sorunlar basit varis hastalığına bağlı ise tedavi ile düzelebilir, iç varisle ilgili ise başka problemlerin ortaya çıkması engellenebilir.

Bacakta kullanılan kanı kalbe geri götüren toplardamarlardaki sorunlara bağlı olan ağrılar ise; Derin Ven Trombozu (DVT) ve yüzeyel damarların iltihabı (Tromboflebit) halinde veya bacakta kanın göllenmesi nedeniyle olan ağrılar (basit varis veya iç varise bağlı) şeklindedir.

Ortopedik, Romatolojik, diğer sistemik hastalıklar veya bel ağrılarına bağlı ağrılar için birçok tetkik yapılması gerekebilir, tanının konulması masraflı olduğu gibi zaman alabilir. Buna rağmen, bacakta ister atardamar ister toplardamarlara bağlı olsun damar kaynaklı ağrıların tanısını koyabilmek Duplex Ultrason inceleme ile diğerlerine göre daha kolaydır.

Bacak damarlarına bağlı olan ağrıların ciddi sonuçları olabileceği için bacak ağrılarının damar kaynaklı olup olmadığına karar verebilmek büyük önem taşır.

Muayene sırasında yapılan Duplex Ultrason (damar ultrasonu) inceleme ile tek seansta ağrılarınızın damarlara bağlı olup olmadığına karar verilebilir.

Güneşten korunmanın en etkili yolu

Bronz ten artık estetiğin ve sağlığın değil, gelecekteki cilt kanserinin davetiyesi olarak görülüyor! Bu nedenle günümüzde güneşlenmek, bronzlaşmak, solarium OUT; güneşten korunmak, güneş koruyucu ve beyaz ten IN oldu! 

Güneşten korunmanın en etkili yolu güneş kremlerini bilinçli ve düzenli bir şekilde kullanmak. Güneş kremlerini tıpkı diş fırçalamak ya da e-maillerinizi kontrol etmek gibi gündelik hayatınızın bir parçası haline getirin. En az SPF 30 koruma faktör tercih edin. “Gölgenizin sizden kısaysa risk altındasınız” diyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Dermatoloji Uzmanı Dr. Deniz Koral, güneşten korunmayla ilgili şu bilgileri verdi:

20. yüzyılın başlarında bronz ten sağlıklı görünümün ve estetiğin simgesi iken 21. yüzyılda neredeyse güneşlenmek ve bronzlaşmak cilt kanseri, erken kırışma, lekelerdeki artma gibi olumsuzluklarla anılmaya başladı. Yani artık güneşlenmek, bronzlaşmak, solarium OUT; güneşten korunmak, güneş koruyucu ve beyaz ten IN oldu diyebiliriz!

Yeterli D vitamini sentezi için güneş altında çok uzun süre geçirilmesine gerek yok. Günlük 10-15 dakika güneş, D vitamin sentezi için yeterlidir. Aynı zamanda güneş koruyucu kullanmak D vitamini sentezini olumsuz yönde etkilemez. Uzun süre ve korunmasız bir şekilde güneş altında kalındığında cilt kanserinden güneş yanıklarına, lekelerden erken yaşlanmaya kadar pek çok sorun ortaya çıkar.

ÇOCUĞUNUZU GÜNEŞTEN KORUYUN!
Çocuklarımızı UV’den koruyalım. Hayatınız boyunca maruz kaldığınız UV ışınlarının yüzde 80'ini 18 yaşına kadar alırsınız. Çocuklarımızı güneşten korumak en az yüzde 80 deri kanseri riskini azaltır. Güneş yanığı, ultraviyole ışınlarının (UVA-UVB) yol açtığı sorunların başında gelir. En çok açık tenlileri etkileyen güneş yanığına, çocuklar ve yaşlılar daha duyarlıdır. Kişinin açık renkli bir cilde sahip olması da yanığın şiddetini artırır. Özellikle korunmasız olarak güneş altında uzun süre kalındığı zaman 2-4 saat içinde ciltte kızarıklık, 12-24 saat sonra ise su kabarcıkları gelişir.

GÜNEŞ YANIĞI 15 DAKİKADA OLUŞUR
Korunmasız ciltte 15 dakika gibi kısa bir sürede bile güneş yanıkları oluşabilir. Özellikle çocuklarda gelişen güneş yanıklarına karşı son derece dikkatli olunması gereklidir. Çocukluk döneminde geçirilen güneş yanıkları, ileriki yaşlarda oluşan cilt kanserinin en önemli nedenini oluşturur. Güneşli bir günün sonunda derisi hafif pembeleşen bir çocukta ertesi gün tam olarak gelişmiş bir yanık görülebilir. Bu nedenle daha fazla hasar oluşmasını önlemek için çocuğun gölgede ya da kapalı bir ortamda kalması sağlanmalı ve güneşe çıkması önlenmelidir. Çocuğa güneşten korunma yöntemleri anlatılmalıdır.

GÜNEŞ KORUYUCULAR NEYE KARŞI KORUR
1- Güneş yanığı ve bronzlaşma,
2- Fotoyaşlanma( kırışıklık, sarkma), güneş lekeleri,
3- Solar elastoz ve çocuklardaki nevus gelişimini azaltır,
4- Dudak uçuğu aktivasyonunu azaltır,
5- Aktinik keratoz ve epidermoid karsinom oluşumunu azaltır,
6- Melanom ve diğer deri kanseri olan bazalyomlarda da görülme sıklığını azaltır.

GÖLGEDE DE KREM SÜRÜN
Güneşten koruyucu ürün kullanıyor olmak güneş altında daha uzun süre kalınabileceği anlamına gelmez. Çünkü bu ürünler ultraviyole hasarını sadece azaltır, sanılanın aksine hasar riskini yok etmez.

Su yüzeyi, kum, kar ve beton güneş ışınlarını yansıttığı için bu alanların yakınında bulunanlar güneşin zararlı etkilerine daha fazla maruz kalır. Dolayısıyla doğrudan güneş altında değil, sadece gölgede bulunulan zamanlarda da güneşten koruyucu ürünler kullanılması büyük önem taşır

Güneş koruyucu ürünlerin UVB ışınlarının yanı sıra UVA’ya karşı da koruyucu özelliği bulunmasına dikkat edilmelidir. Bu nedenle parsol, mexoryl, titanium dioksid ve çinko oksid gibi maddeler içeren güneşten koruyucular tercih edilmelidir.

Ayrıca yüzme ve terlemeye yol açacak spor aktiviteleri öncesinde suya dayanıklı bir güneşten koruyucu tercih edilmelidir. Bizim ülkemizde yaşayan insanlar için en az SPF 30 koruma faktörlü bir güneş koruyucu seçilmelidir.

2 SAATTE BİR TEKRARLAYIN
Koruyucu krem, güneşe çıkmadan 30 dakika önce sürülmeli ve her 2 saatte bir mutlaka tekrar edilmeli. Terleme ya da yüzme sonrasında bu süre dikkate alınmadan koruyucu yenilenmelidir.

Öncelikle yeterli bir koruma sağlayabilmesi için güneş koruyucusunun santimetrekare başına 2 mg sürülmesi gerekiyor. Yani yüz, boyun ve tek kol için her bir alana yarım tatlı kaşığı; gövde, ön yüz, arka yüz, tek bacak birer tatlı kaşığı.

NASIL GÜNEŞLENMELİ
Pek çoğumuz özellikle tatilde bronzlaşmak uğruna saatlerce güneş altında kalıyoruz. Bronzlaşma sağlığa değil, ciltte güneş hasarının oluştuğuna işaret eder. Güneşe adım adım çıkılmalıdır. Açık ve buğday tenli kişiler özellikle ilk gün sadece 15 dakika güneşlenmesi, zaman içinde bu sürenin 1.5 saate uzatılması önerilir.

Esmer tenlilerin ise güneş altında 15 dakika kalmaları yeterlidir. Güneşin yol açtığı hasarlar en çok açık tenli kişilerde ortaya çıkar. Esmer tenlilerde cilt kanseri gibi hastalıkların gelişme riski, açık ve buğday tenlilere oranla daha azdır. Ancak bu, esmer tenlilerin güneşte daha fazla kalabileceği anlamına gelmez. Açık tenliler, çocuklar ve yaşlılar özellikle koruma faktörü SPF 30 ve üzeri olan ürünleri kullanmalıdırlar.

BULUTLU HAVADA DA KORUNUN
Çoğumuz sadece deniz kıyısı ve havuz kenarında bulunduğumuz zamanlarda ve yaz mevsiminde güneşten korunmamız gerektiğini düşünüz. Dolayısıyla sokağa çıkarken güneş koruyucusundan yararlanmayız. Oysa açık havada bulunduğumuz her an ultraviyole ışınlarına maruz kalırız. Plajlarda şemsiye altında oturmak yeterli korumayı sağlayamaz. Çünkü denizden, kumdan, sudan ya da betondan yansıyan ışınlar gölgede kalındığında da etkili olurlar. Ayrıca bulutlu, serin, rüzgarlı günlerde de ultraviyole ışınları yeryüzüne ulaşarak etkisini gösterir. Dolayısıyla korunma yöntemlerine sadece yaz aylarında ve güneşlenirken değil, her zaman önem vermek gerekir.

GÜNEŞTEN NASIL KORUNMALI?
Güneş koruyucu kullanımı diş fırçalama ya da e-mailleri kontrol etme gibi bir alışkanlık haline getirilmeli.
10.00-16.00 saatleri arasında güneşe çıkmamaya ve açık hava aktivitelerini mümkün olduğunca sınırlandırmaya özen gösterin
Gölgeniz sizden uzunsa güvendesiniz demektir.
Dermatoloji Uzmanı
Dr. Deniz Koral
Sadece gölgede durmak UV’yi yüzde 50-95 oranında azaltır.

PENCEREYE GÜVENMEYİN
Pencere camı 320 nm altındaki ışını absorbe eder; yani UVB’den korur ama UVA’dan koruyamaz.
Koruyucu giysi, gözlük ve geniş kenarlı şapka, korunmada çok önemli bir unsurdur. Sadece t-shirt, SPF 6 kadar koruma yapar.
En az SPF 30 koruma faktörlü bir güneş koruyucu tercih edin. Koruyucunuzu her 2 saatte bir yenileyin. Terleme ya da yüzme sonrasında güneşten koruyucunuzu tekrar sürün.

SU SERİNLETİR AMA KORUMAZ
Suyun verdiği serinlik hissi sizi aldatmasın. Çünkü güneş ışınları zararlı etkilerini su içinde bile gösterebiliyor. Dolayısıyla korunmasız bir şekilde suda bulunmamaya dikkat edin.

Güneşin cilt üzerinde meydana getirdiği zararın yüzde 80 ‘i 18 yaşına kadar geliştiğinden çocuğunuzun cildini korumak için küçük yaşlardan itibaren güneş koruyucu kullanmasına özen gösterin. Nevus sayısını ve melanoma ve non melanoma deri kanseri riskini azaltmış olursunuz.

Hamilelikte yatak istirahati nasıl yapılır

Hamileliğinizde riskli bir durumla karşı karşıya kaldığınızda, doktorunuz yatak istirahatinizi önerebilir. Peki, hangi durumlarda doktorunuz yatak istirahatinizi isteyecektir?


Hamilelik, yaklaşık olarak 280 günü kapsayan fizyolojik bir durumdur ve pek çok anne adayı bu dönemi rahat geçirir. Yani hamilelikleri günlük aktivitelerinde belirgin bir değişikliğe neden olmaz, ancak hamileliklerin yaklaşık olarak %15-20'sinde riskli durumlar ortaya çıkabilir ve bu da bazı kısıtlamalara neden olur. Eğer siz de riskli bir hamilelik geçiriyorsanız, muhtemelen doktorunuz yatak istirahatinizi önerecektir.



Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Aysun Güney: "Yatak istirahatini hastane şartlarında ya da evde yapılabilir. Bu istirahat yataktan çıkmamak şeklinde olabileceği gibi (Kesin yatak istirahati), zorunlu ihtiyaçlar ve kısa süreli de olsa oda içinde dolaşmaya, fiziksel yorgunluğu arttırmayacak işlerin yapılmasına izin verecek şekilde de olabilir. İstirahat süresi birkaç gün olabileceği gibi haftalar, hatta aylarca sürebilir." diyor. Bu süre de hamileliğinizdeki riskli durumunuza göre belirlenir. Ayrıca şunu da belirtmek isteriz ki, hamilelikte uzmanlar genellikle hipotansiyonu önlemek amacıyla, sol yan yatış pozisyonunu önerirler.


Düşük ve erken doğum


Hamileliklerde yatak istirahatini en sık gerektiren durumlar, düşük tehdidi ve erken doğum tehlikesidir. Genellikle kasık, karın ağrısı ve vajinal kanamanızla seyrederek, medikal tedavinizin yanı sıra fiziksel aktivitelerinizin de kısıtlanmasına neden olurlar. Yatak istirahatiniz ile bebeğinizin kasık bölgenize doğru yaptığını baskı azalır ve rahim ağzınıza olan basınç hafifler. Böylelikle düşük ve erken doğum gibi durumlarınızı bir ölçüde engelleyebilirsiniz. Ayrıca uzmanlar tarafından yatak istirahatinizin, rahim içi kan akımını arttırdığına inanılmaktadır. Daha önce tekrarlayan düşüğünüz varsa ya da erken doğum deneyimi yaşamışsanız, yatak istirahatiniz gene gerekebilir.

Rahim ağzı yetmezliği


Bir başka istirahat sebebi ise, rahim ağzı yetmezlikleridir. Önceden geçirmiş olduğunuz rahim ağzı ameliyatlarınız, doğuştan rahim anomaliniz ya da yapısal olarak rahim ağzınızda gevşeklik, erken açılma riskiniz varsa, rahim ağzınıza konabilecek dikiş tedavisinin yanı sıra yatak istirahatiniz de doktorunuz tarafından mutlaka önerilecektir.

Çoğul hamilelik

Çoğul hamileliğiniz varsa, yatak istirahatiniz önem kazanacaktır. Normalde sık olarak görülmemekle birlikte, kısırlık nedeniyle tedavi görmüş hasta grubunda çoğul hamilelik oranı son dönemlerde artmıştır. Böyle elde edilmiş bir hamileliğiniz var ise, bu döneminizdeki yatak istirahatiniz yararlı olacaktır. En azından tedaviniz sonrası hamilelik elde etmenizde yatarak dinlenmeniz, size psikolojik olarak rahatlama sağlayabilir.



Vajinal kanamalar


Hamileliğiniz sırasında gelişen vajinal kanamalarınızda istirahat etmeniz gerekir. Özellikle ilk 3 ayınızdan sonra ortaya çıkan kanamalarınızda plasenta (bebeğin eşi) ile ilgili problemler ortaya çıkabilir. Plasenta previa dediğimiz bu durumda, plasenta rahim ağzınızı kapatacak şekilde ön tarafa yerleşmiştir ve en küçük rahim kasılmanızda kanamaya eğiliminiz artar. Çoğunlukla bu kanamalardan önce ağrı hissetmezsiniz ve açık renk kırmızı, yoğun bir kanamayla karşı karşıya kalırsınız. Plasenta previa, ultrasonografi ile tespit edilir ve mutlaka yatak istirahatiniz önerilir.



Bebekteki gelişme geriliği


Anne karnındaki bebeğinizde gelişme geriliği tespit edilip, suyunun az olduğu görülürse, yatak istirahatiniz yararlı olabilir, çünkü istirahatin rahmin kanlanmasını arttırdığına inanılır.



Anne adayına dair hastalıklar


Anne adayına, yani size ait olan bazı hastalıklarda da kesin yatak istirahatiniz gerekebilir. Sıklıkla karşılaşılan durumlardan biri, hamilelikte ortaya çıkan hipertansiyondur. Yüksek tansiyonla beraber ayaklarınızda, ellerinizde ya da tüm vücudunuzda şişme ile idrarınızda albümin çıkmasıyla seyreden bu durum, hamilelik zehirlenmesi olarak da bilinir. Böyle bir durumda, genellikle hastane şartlarında bakıma alınırsınız ve medikal tedavinizin yanında, kesin yatak istirahatiniz doktorunuz tarafın önerilecektir.



Yine size ait olan sebeplerden biri, hamileliğiniz öncesinde var olan ya da hamileliğinizle ortaya çıkan diyabetinizdir. Ayrıca böbrek rahatsızlıkları ve astım gibi hastalıklarınız da hamileliğinizi yüksek riskli gruba sokar.

Yatak istirahatinin olumsuz yönleri


Uzun süreli yatak istirahatinizin, üzerinizde fiziksel ve duygusal yönden olumsuz etkilere yol açabileceği saptanmıştır. Kaslarınızda güçsüzlük, sırt ve bel ağrıları, gaz şikayetleri, bacaklarınızda şişme ve pıhtılaşmaya eğilim, iştahsızlık, kilo alımınızda azalma, çarpıntı, kabızlık gibi fiziksel yan etkileri üzerinizde görülebilir. Ayrıca depresyon, sinirlilik, uykusuzluk, korku, suçluluk, yalnızlık hissi gibi psikolojik yan etkileri ortaya çıkabilir. Uzun süreli yatak istirahatiniz, eşinizi de olumsuz etkileyebileceğini bilmelisiniz.



Öneriler


Yatak istirahati yaparken aşağıdakileri uygulamanız faydalı olacaktır.

• Yatakta bacak egzersizleri yapın.
• Kan dolaşımınızı rahatlatmak için yatakta bacaklarınızı kendinize doğru çekip uzatmaya çalışın.
• Ayaklarınızla bilekten öne doğru çekme hareketleri yapmaya gayret edin.
• Vücut ve ayak masajı yaptırın.
• Doktorunuzun izniyle ılık duş alın.


Not: Bu sürecinizde aile desteğiniz çok önemli olacaktır. Aile üyeleri beslenmeniz konusunda size yardımcı olmalı ve moral vermelidir. 

Amerika'da en etkili zayıflama ve güzellik teknolojisi

Çekici vücut hatlarına kavuşmak, inatçı selülitlerden ve sarkan cilt fazlalıklarından kısada surede etkili sonuçlar alarak kurtulmak mümkün.

Yaz tatilinde İstediğini giyip güneşin ve denizin keyfini gizlenmeden özgürce çıkarmak isteyenler için sonuçları kestirilemeyen müdahaleler, bilinçsiz diyetler, günlük yaşamı aksatan ve stres yaratan uygulamalar artık geride kaldı.

Zayıflama, güzellik ve gençleşmeye dair dünyadaki en etkili üç yöntemi tek bir uygulamada bir araya getiren teknoloji ile mucizeyi sonuçlar hayal olmaktan çıkıyor.

Exilis CRT yöntemi adı verilen uygulama ile çekilmez hale gelen bölgesel kilo fazlalıklarından, kilo alıp vermekten ve yaşa bağlı kaynaklanan cilt sarkmalarından ve de inatçı selülitlerden kısa sürede yüzde yüze varan sonuçlar alarak kurtulmak mümkün. Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, Amerika’da en etkili zayıflama ve güzellik teknoloji olan bu sistem hakkında açıklamalarda bulundu…

Üzerinizdeki ağırlıkları atın, vücudunuzla barışık hale gelin ve hayal ettiğiniz şortları, mini etekleri, badileri özgürce giyin. 

Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, Exilis CRT yöntemi ile daha canlı, diri, kusursuz ve çekici hatlara kavuşmak isteyen bayanlar ve göbeksiz, daha yapılı bir vücuda sahip olmak isteyen beyler için 1 ile 1,5 ayın sonunda hayal edilen ölçülere kavuşmanın çok kolay olduğunun altını çizdi.

Yazın gelmesiyle birlikte hemen herkes tatil hayali kurarken fazla kiloları olanları bir telaş sarar. Fazla kilolarını kendine dert edinenler bilinçsiz diyetler, sıkıcı ve yorucu egzersizlerle zayıflamaya çalışırlar. Genellikle sonuç hiç de istenildiği gibi olmaz. Ancak şimdi zorlanmadan, bilinçsiz diyet programları uygulamadan zayıflamak ve ideal kiloya kavuşmak mümkün. Kışın alınan fazla kilolardan kısa sürede ve en etkili şekilde kurtulmanın artık çok kolay olduğunu belirten Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, Exilis CRT yöntemi ile bölgesel yağ fazlalıklarının azaltıldığını, selülit tedavisinde ve sarkmalarda çok başarılı sonuçlar alındığını söyledi

Selülit ve İnatçı Kilolar Bu Yönteme Karşı Koyamıyor…
Selülit ve inatçı kiloların karşı koyamadığı bir yöntem olan Exilis CRT sistemini Türkiye’de uygulayan Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, uygulamanın hemen ardından cm olarak sonuçları görmenin mümkün olduğunu kaydetti. EXILIS CRT sisteminin günümüz tıp teknolojisindeki en etkili zayıflama ve selülit tedavisi yapan sistem olduğunu belirten Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, ilk uygulamadan itibaren kalıcı etkilerin görülebileceğini söyledi.

Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, EXILIS CRT sisteminin selülit olarak adlandırılan portakal kabuğu görünümündeki yağlı cilt dokusu, yerleşmiş bölgesel kilolar, yani kadın ve erkeğin vücut estetiğini bozan kilolara karşı cerrahi müdahale gerektirmeyen en etkili yöntem olduğunu vurguladı.
Medikal Estetik
Dr. Emre Çiçek

Amerika'da en etkili zayıflama ve güzellik teknolojisi
Zayıflama, selülit ve gençleşme tedavisindeki en etkili üç yöntem olan; Radyofrekans, Ultrasound ve Criyo sistemlerinin EXILIS CRT uygulaması ile tek bir cihazda topladığını anlatan Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, 7 gün aralıklı 4 seans gibi kısa bir süre içinde yaklaşık 45 dakikalık seanslarla ideal ölçülerin yakalandığını belirtti. Amerika'da en etkili zayıflama ve güzellik teknolojisi olarak bilinen Exilis CRT sisteminin İstanbul’da yalnızca kendi kliniğinde uygulandığını belirten Medikal Estetik Doktoru Emre Çiçek, yöntem ile karın, sırt, bel ve diz çevresi, iç ve dış bacak yağlanmalarında azalma, selülit görünümünde düzelme, yüz bölgesindeki gıdının giderilmesi ve boyundaki sarkmaların toparlanmasının mümkün olduğunu söyledi.

Exilist CRT Sistemi Nasıl Etki Ediyor?
Exilis CRT sisteminde yağlı derin yağ hücrelerinin hacminin azaltıldığını anlatan Doktor Emre Çiçek, “Sisteme adını veren Collagen Refill Tecnology (CRT) sayesinde ilerleyen yaş veya çevresel koşullar sebebiyle cildin kaybettiği kolajen yani cilde sıkılık ve esneklik veren protein geri kazandırılıyor. Kolajen artışı ile birlikte oluşan dermal kalınlaşma sayesinde de ciltteki, yanaklardaki ve gıdı bölgesindeki sarkmaların toparlanması, cildin dolgun, genç ve güzel bir görüntüye kavuşması, incelen vücut bölgelerinde sarkmaların toparlanması sağlanmış oluyor” dedi.

Saçı hızlı uzatan doğal karışımlar

Bazı bitkiler, saçların doğal uzama sürecini hızlandırıyor. Bu bitkilerden en iyi sonuçları elde etmek için bazı karışımlar var. Bunları bizden öğrenmeye ne dersiniz?

Doğal formüller ile saç uzama hızının arttırılması imkansız gibi gelse de aslında oldukça gerçek bir şey. Nasıl mı? Saç derimizdeki kan akışını güçlendirerek! Bu yeteneğe sahip bir çok bitki var. Bu bitkilerle hazırlanan formüller..

Yeşil çay
Yeşil çay, mükemmel bir doğal ilaçtır. Bu mucizevi içecek, içerdiği antioksidanlar nedeniyle saçlar için çok faydalıdır. İster içecek olarak faydalanın, isterseniz içinde yeşil çay aktif maddesinin bulunduğu saç ürünlerini kullanın.

Üzüm çekirdeği yağı
Üzüm çekirdeği yağı, saçın daha hızlı büyümesini sağlayan başka bir doğal ilaçtır. Sıcak üzüm çekirdeği yağı ile yatmadan haftada 2 ya da 3 kez saç derinizi ovun.

Üzüm çekirdeği yağını aktarlarda bulabilirsiniz.

Patates
Patates daha doğrusu haşlanmış patates suyu, saç uzama sürecini hızlandıran bir başka doğal yoldur. Soğutulmuş patates suyu ile saç diplerinize haftada birkaç kez friksiyon yapın ve sonra su ile durulayın.

Yumurta maskesi
Bir yumurtayı 50 gr zeytin yağı ile karıştırın ve elde edilen karışımı saçlarınıza uygulayın. Saçlarınızı havlu ile sarın ve 1 saat bekleyin. Sonra yumuşak bir şampuan ile yıkayın. En az haftada bir kez bu işlemi tekrarlayın.

İlişkinizi uzatacak 7 heyecanlı öneri

İlişkinizi uzatacak 7  heyecanlı öneri
Aşkın ömrü kaç yıldır bilinmez ama ilk günkü gibi sürmediğini de artık herkes biliyor. Peki aşk bitince ilişkiyi çöpe mi atacağız? Tabiki hayır! Aşk bittiyse sevgi de mi bitti... 

Hemen paniğe gerek yok, ayların yılların hatrına biraz daha emek harcayarak, rutinleri biraz değiştirerek, ilişkinizin ilk günkü heyecanını yakalaması hiç de zor değil.

1- Sekste yeniliklere açık olun 
Uzun zamanlı ilişkilerde seks de zamanla aynı sebeplerin aynı sonuçları yaratacağı döngüdeki yerini alır. Ancak böyle durumlarda hatırlamanız gereken ayrıntı, en önemli seks organınızın beyniniz olduğu gerçeğidir! Kendinizi yeni olasılıklara açık tutup partnerinizi de bu yenilikler için teşvik etmelisiniz. Cinsel soğukluk kimi zaman tahrik yöntemlerini fazla kullanamamaktan ileri gelebilir. "Hayatınızın Geri Kalanında Nasıl Muhteşem Bir Cinsel Yaşamınız Olur?" kitabında Val Sampson, öncelikle sekse odaklanmayı ön koşul olarak veriyor.

Günün geri kalan saatlerinde yaşadığınız saatleri unutmalı ve sadece o an yaşadıklarınıza odaklanmalısınız. Eğer böyle yaparsanız, beyniniz ilişkiye girmeden önce kendini bu ilişki için hazır hissetmeye başlayacak. Mesela ona romantik notlar yazın ve cebine koyun. Cep telefonunun telesekreterine hoş mesajlar bırakın. Ve son olarak da ilişkiye girmeden önce ne yaptığınızı düşünün ve eğer alışkanlığınız televizyon seyretmekse o zaman bunu değiştirin. İki kişilik yapılabilecek aktivitelerde bulunun, yürüyüşe çıkın, bara gidip bir içki için veya sadece el ele tutuşun.

2- Zaman zaman ayrılın! 
İlişki uzmanı Philip Hodson'a göre eğer birey olarak var olabiliyorsanız o zaman ilişkilerde yere daha sağlam basmanız mümkün.
Farklılıklarınızı keşfedin ve onları taçlandırın. Çünkü bu sayede birbirinize anlatacak daha çok şeyiniz olacak. Ayda en azından bir hafta sonunu ayrı geçirin ki tekrar bir araya geldiğinizde paylaşacak anılarınız olsun. Kısa ayrılıklarda çiftler birbirini özler ve bu özlem neden beraber olmayı seçtiğinizi tekrar hatırlatır. Dışarı çıkın, arkadaşlarınızla zaman geçirin. Yeni şeyler keşfedin, yalnız seyahata çıkın. Sakın “Bir elmanın iki yarısıyız.” masalına inanmayın. Unutmayın ki, siz bir bireysiniz ve bu ilişki siz bir çilek o da bir elma olduğu için güzel.

3- Üçüncü kişiden hoşlanmaktan korkmayın 
Bir çok insan, ilişki yaşayan insanların bir başkasından etkilenmesini ilişki için büyük bir problem olarak görür. İlişki uzmanları bunun öyle olmadığını söylüyor. Psikoterapist Paula Hall, karşı cinsten hoşlanmanın insan doğasından olduğunu bu nedenle aşıksanız bile sizi etkileyebilecek üçüncü kişiler olduğunu doğruluyor. Bu konuda önemli olan konuyla nasıl baş ettiğiniz. Partnerinizle duygularınızı paylaşmaktan çekinmeyin. Ancak bunu duyarlı bir biçimde yapmalısınız, çünkü konuşarak işleri olduğundan fazla büyütmeniz kimsenin işine yaramaz.Partneriniz onu sevdiğinizi ve sadece onunla beraber olmak istediğinizi bilsin yeter.

4- Tartışın, ama 5 dakika!
Hiç tartışmayan çiftler olduğu mitine inanmayın. İlişkilerde tartışmalar olur ve zaman zaman tartışılması ilişki açısından sağlıklı sonuçlar doğurur. Önemli olan daha iyi tartışmayı öğrenmektir. Psikoterapistler bu durumda en iyi yolun tartışmaları kısa tutmak olduğunu söylüyorlar. 5-10 dakikayı aşan tartışmalarda bir yürüyüşe çıkmanız iyi bir fikir olabilir. Önemli olan eski defterleri açmamaya çalışmak ve birbirinize karşı suçlayıcı olmamak. Kırgınlıklarınızı ufakta olsa hemen söyleyip içinizden atarsanız o zaman bu kırgınlıkIar birikip bir dağ oluşturmaz.
                 
5- Paylaşılan hayaller, paylaşılan bir gelecek 
Uzun süreli ilişkilerde çiftler artık birbirlerine hayallerinden fazla bahsetmiyor. Ancak ilişkide zaman zaman ilişkide kişiler birbirlerine hayallerini sormalı ve kendi hayallerini anlatmalı.Arabanızı bile bakıma sokuyorsunuz peki ya ilişkiniz için aynı özeni gösteriyor musunuz? Ayda bir kendinize ve ilişkinize uzaktan bakmayı deneyin. Neleri isteyerek yaptınız, neleri istemeden? Hangi davranışlarınız partnerinizi de mutlu ettiği için sizin için bir zevkti? Peki ya nelere kırıldınız? İlişkiye başladığınız zamanlarda ne hayalleriniz vardı ve şimdi neler var? Gelecek için heyecanlanıyorsanız, bunu partnerinizle paylaşın.

6- Her şeyi ciddiye almayın 
Hayata olumlu bakmaya çalışın. Bardağı dolu tarafından görmek ilişki içindeyken de sizi rahatlatır. Tatilde olduğunuz zamanları düşünün. Geçtiğimiz yaz, güney sahillerinde ne güzel de anlaşıyordunuz. Peki neden? Çünkü sıklıkla aynı fikirde oluyordunuz. Tatildeyken ‘Şimdi ne yapalım’ sorusunun cevabı çoğunlukla ‘Sen nasıl istersen’ idi. Elbette ki bu kendi isteklerinizden vazgeçmeniz anlamına gelmiyor. Ancak küçük anlaşmazlıkları büyük tatsızlıklara vardırmadan çözmek sizin elinizde. Bırakın bir seferde ayakkabısını halının üzerinde giysin. Vişne suyunu beyaz koltuğun üzerinde içsin. Akşam seyredeceğiniz film konusunda tartışacağınıza ortak bir karara varmaya çalışın. Siz sakin ve huzurlu davrandığınızda karşınızdakinin de size karşı davranışı değişecektir.

7- Rol modelleri yaratın 
Rol modellerine ihtiyacı olan sadece çocuklar değildir. Yetişkinlerinde kendilerine rol modelleri seçmeleri kimi zaman çok yararlı olacaktır. Londra Üniversitesi'nden İlişki Uzmanı Dr. Petra Boynton, sizin ilişkiniz açısından bir rol modeli çift belirlemenizin ne kadar önemli olabileceğine değiniyor ve "kendinize istediğiniz herhangi bir rol modeli belirleyin ve o çiftin davranış kalıplarının size uyup uymayacağını görün" diyor.

Rol modeli çift elbette ki ilişkiden ilişkiye farklılık gösterecektir. Çevrenizi gözleyin. En yakın arkadaşınız ilişkilerinde çok soğukkanlı ve ona özeniyor musunuz? Kuzeniniz kocasıyla çok yakın arkadaş, peki bunu başarıyorlar? Çevrenizdeki olumlu olayları kendi yaşamınıza uygulamak çoğunlukla olumlu sonuçlar doğurur. Kimbilir belki sizin ilişkinizi de kendisine uzaktan rol modeli yapacak bir tanıdığınız vardır.


12 Adımda Yağlarınızı Yakın!

Bu öneriler vücudunuzdaki yağları yakmanızı kolaylaştıracak! İşte metabolizmayı çalıştırıp yağların yakılmasını sağlayacak 12 püf noktası...

Arkadaşınız diyet yapmamasına rağmen yıllardır formunu korurken, siz ise adeta ‘su içsem yarıyor’ diyen gruba mı giriyorsunuz? Bunun nedeni belki de metabolizmanızın yavaş çalışmanızdan kaynaklanıyor olabilir. Yaz mevsimi yaklaşırken şimdi metabolizmayı hızlandırmanın tam zamanı!

Metabolizma hızı, vücudun temel fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için kişinin bir günde ihtiyacı olan minimum enerji miktarı olarak tanımlanıyor. Metabolizmanın en büyük belirleyicisi ise bazal metabolizma hızı. Bu hız dinlenirken veya uyurken, bir başka deyişle hiçbir aktivite yapmadığımızda harcadığımız kalori miktarını kapsıyor ve günlük harcanan kalorinin yüzde 60-80 gibi büyük bir bölümünü oluşturuyor.

Dolayısıyla bazal metabolizmanız hızlıysa şanslısınız, çünkü bu durumda vücudunuz enerji sağlamak için daha hızlı kalori yakıyor. Bunun aksine bazal metabolizma hızınız yavaşsa, kilo alma ihtimaliniz de o kadar yükseliyor. Ancak beslenme ve yaşam alışkanlıklarınızda yapacağınız değişikliklerle metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Olcay Barış metabolizmanızı hızlandırmanın püf noktalarını anlattı.

Bu Öneriler Metabolizmayı Hızlandırıyor

İlerleyen yaşla birlikte metabolizmamız da yavaşlamaya başlıyor ve bunun sonucunda daha kolay kilo alır hale geliyoruz. Ayrıca yaptığımız hatalı diyetler, hareketsiz bir yaşam sürmek, kilomuz, çeşitli hastalıklar ve genlerimiz de metabolizmamızın yavaş çalışmasında rol oynayan önemli faktörleri oluşturuyor.

1- Uyanır uyanmaz kahvaltı edin: Akşam yemeği ile kahvaltı arasında yaklaşık 11-12 saatlik bir süre geçiyor. Kahvaltı yapılmadığında bu süre 16 -17 saate çıkıyor. Uzun süreli açlık, metabolizma hızını yavaşlatacağı için kilo alımına yol açıyor. Metabolizmanızı harekete geçirmek için sabah uyanır uyanmaz, en geç 1 saat içinde kahvaltınızı yapın. Kahvaltıda karbonhidrat, protein, lifli gıdalar, vitamin ve mineralden zengin ve az yağlı besinleri tercih edin. Böylece günün ilerleyen saatlerinde atıştırma dürtüleri ortadan kalkar ve kan şekeriniz belli bir seviyede kalacağı için açlık krizleri çekmezsiniz.

2- Günde 6 öğün yiyin: 3 ana 3 ara öğün olmak üzere, en az 6 öğün tüketmek metabolizmayı hızlandırıyor. Ayrıca yemekleri yavaş yavaş yemeniz de sindirim sistemi düzeni açısından çok önemli. Az az ve sık sık yemenin en önemli etkisi ise kan şekerini belli bir seviyede tutarak, ani düşüş ve yükselişleri önlemek. 2-3 saatte bir, az da olsa bir şeyler yemeyi ihmal etmeyin ve sık beslenerek metabolizmanızı hızlandırın.

3- 10-12 bardak su için: İnsan vücudundan normal koşullarda günlük ortalama 2,5 litre su kaybı oluyor. Su miktarında azalma ise vücutta depolanan yağ miktarının artmasına neden oluyor. Ayrıca az su tüketimi yüzünden böbrekler çalışmayınca, bu organın görevini karaciğer üstlenmek zorunda kalıyor. Bu durumda karaciğer daha az yağı enerjiye dönüştürebiliyor.

4- 2-3 fincan yeşil çay yudumlayın: Yeşil çay metabolizma hızını artırarak, yağ yakımına yardımcı oluyor. Çayın miktarı ve demine göre farklılık göstermekle birlikte günde 2-3 fincan yeşil çay tüketebilirsiniz. Ancak unutmayın, bu miktardan fazlası çarpıntı ve uykusuzluk oluşturabiliyor.

5- Proteinsiz kalmayın: Vücudumuz et, balık, peynir ve yumurta gibi proteinleri sindirirken daha fazla enerji harcıyor ve metabolizmayı hızlandırıyor. Ancak hiç karbonhidrat almadan sırf protein tüketilerek yapılan diyetlerden kaçının. Bu tür diyetlerle hızla kilo verseniz bile sonrasında verdiğiniz kiloları hızla almanızın yanı sıra damar hastalığına yakalanma riskiniz de artar.

6- Posa tüketimini artırın: Lif oranı yüksek olan yiyecekler, özellikle taze sebze ve meyveler, kuru baklagiller ile tam tahıllı ürünleri de düzenli tüketmeniz şart. Çünkü lif metabolizmayı hızlandırıyor. Ayrıca posa, besinlerin kan şekerinin yükselme hızını düşürüyor ve vücudun insüline olan ihtiyacını azaltarak diyabete karşı koruyor.

7- Bir dilim peynir veya 3 bardak süt: Yapılan son çalışmalarda diyette kalsiyum arttırılmasının yağ yıkımını hızlandırarak kilo vermeyi desteklediği ortaya kondu. Süt ve süt ürünleri, pekmez, fındık, yeşil yapraklı sebzeler ve kuru meyveler iyi birer kalsiyum kaynağıdır. Yeterli kalsiyum almak için her gün 1 dilim kaşar peyniri veya 3 bardak süt yeterli gelecektir.

8- Yemeklerinize ve içeceklerinize tarçın katın: Tarçın kan şekerini dengeleyen bir etkiye sahip. Tarçının içerdiği krom minerali insülinin etkisini iyileştirdiği için daha az insüline ihtiyaç oluyor. Hem kendinizi daha uzun süre tok hissetmek, hem de kan şekerinizin dengede kalması için yarım çay kaşığı tarçını içeceklerinizde veya yemeklerinizde kullanabilirsiniz.

9- Bu üçlüyü sofranızda bulundurun: Acı biberin içerdiği kapsaisin adlı madde metabolik hızı arttırıyor. Zencefilin köklerindeki yumrular dolaşım ve sindirim sistemini uyarıyor. Ayrıca yapılan çalışmalarda badem tüketen kadınların, badem tüketmeyen kadınlara göre daha kolay kilo verdiği ortaya konmuş. Günde 1 çay kaşığı acı biber, 1 çay kaşığı zencefil veya 6-8 adet badem tüketmenizde fayda var.

10- Soğan veya sarımsaksız olmaz: Soğan ve sarımsağın içinde yer alan alicin maddesi kan dolaşımını uyarıyor, sindirimi harekete geçiriyor, vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor. Bunun yanı sıra metabolizmayı hızlandırarak, yağ yakımını arttırıyor. Soğan, sarımsak ve taze soğanı hem yemeklerinize hem de salatalarınıza eklemeyi unutmayın.

11- Yemeklerden önce greyfurt yiyin: Yapılan bir çalışmada yemekten önce tüketilen yarım greyfurdun kilo vermeye yardımcı olduğu ortaya kondu. Ayrıca greyfurt içerdiği limonoids ve likopen ile kansere karşı koruyucu etki gösteriyor.

12- Fiziksel aktivitenizi artırın: Her gün yapılan fiziksel aktiviteyi, günlük yaşantınızın bir parçası haline getirin. Fiziksel aktivite daha enerjik hissetmenizi, hareketli ve zinde kalmanızı sağlayarak metabolizmanızı hızlandıracaktır. Bu yüzden günlük olarak en azından yarım saat hızlı tempoda yürümeniz yararlı olacaktır.

Günde En Az 6 Saat Uyuyun
Fazla ya da az uyumak metabolizma hızını olumsuz yönde etkiliyor. Bu yüzden uzmanlar günde en az 6, en fazla 8 saat uyumanızı öneriyor. Vücudumuz için en sağlıklı uyku saatleri ise gece 23.00- 06.00 arasıdır. Bu saatlerde uyanık olmak metabolizma hızı üzerinde olumsuz etki yaratacaktır.

Bebeğinizi şimdi yakından tanıyın

İlk kez anne baba olan ebeveynler mutluluk ve heyecan kadar endişe de duyarlar. “Bebeğim yeteri kadar uyuyor mu?”, “Boy ve kilosu normal mi?”, “Gerçekten gülüyor mu?”, “Bizi ne zaman tanıyacak?” gibi sorular anne babaları bebek büyüyene kadar meşgul eder. 

Bu konuda anne babalara büyük görevler düşmektedir. Bebeğin fizyolojik ve psikolojik gelişimini yakından takip ederek onu sağlıkla büyütmek mümkündür.

Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Bahar Salihoğlu Kural'ın verdiği bilgilere göre, bebeğiniz doğduktan sonra endişeleriniz gün be gün artacak, bebeğinizi en sağlıklı ve doğru şekilde büyütmek için elinizden geleni yapacaksınız. Düzenli sağlık kontrolleri ya da sağlam çocuk izlemi ile bebeğinizin sağlıklı bireyler olana dek tüm büyüme ve gelişim basamakları çocuk doktorunuz tarafından takip edilecektir. Ama gelişimin ve büyümenin en hızlı olduğu ilk yılda bebeğinizdeki gelişmeleri ilk anne babalar fark eder. Bebekler kar tanesi gibidirler, hiçbiri birbirinin aynı değildir. Bu yüzden her bebeğin gelişimsel özellikleri birbirinden farklıdır. Bazı gelişme basamaklarına bebekler erken veya geç ulaşabilir. Ebeveynler kendi çocuklarını en iyi kendileri bilir, gelişim basamaklarını yakından takip edebilir.

Doğduğunda...

Bebeğin dış dünyaya alışmak için birkaç haftaya ihtiyacı vardır. Birkaç hafta rutin bir düzeni yoktur. Beslenme, uyku saatleri düzensizdir. Doğumdan hemen sonra daha hareketli olup birkaç gün sonra daha sessizleşebilir, sonrasında yine aktif olur.

Başlarını kontrol edemezler. Emme dürtüsü ile beslenirler. Vücudunu, kol ve bacaklarını eşit olarak hareket ettirebilir, 20-30 cm. ilerisini görebilir. Hareket eden cisimleri gözleri ile kısa mesafeden takip edebilir. Eli tutulursa, sıkıca kavrar. Sesin geldiği yöne doğru dönebilir. Onunla konuşulduğunda sakinleşir. Bebeğin 5 duyusu günden güne gelişir. Gülen yüzler, hoş, sakin sesler bebeğinizin ilgisini çeker. Annesinin kokusunu, sesini tanır.

Bu dönemde tüm bebekler büyürken sıcaklığa ve sevgiye ihtiyaç duyarlar. Onu kucağınıza alarak  şımartmazsınız. Bebeğinizi sevgiyle, şefkatle sıkça kucağınıza alın. Bebeğiniz tutarken avuç içinizle başını destekleyin. Onu; sizin yüzünüzü görebileceği kadar yakın tutun. Onunla konuşun ve şarkı söyleyin. Parlak, değişik renkli objeler gösterin.

2-3'üncü Aylarda...

Onunla konuştuğunuzda ‘ agulama ‘ başlar. Size daha çok karşılık vermeye, ilginizi fark etmeye başlar. Size güler, sizi izler, yanından ayrıldığınızda tepki gösterir. Kucağa alınınca, ilgi gösterilince sakinleşir. Kadın- erkek seslerini ayırt eder. Sert konuşmalarla, sakin konuşmaları ayırır.

Objelere daha iyi odaklanır. Parlak cisimlere bakmayı tercih eder. İlk aylarda bebeklerin gözlerinde kayma normaldir. Kaymanın bu aylarda düzelmesi gerekir.

Baş kontrolü artık vardır, başını dik tutar. Yüzükoyun yatırınca, göğüs kafesine kadar gövdesini kaldırır. El ve parmaklarını keşfeder, ellerini dikkatle bakar. Elini tuttuğunuzda, sizin elinizi daha sıkı tutar.
Bu dönemde, bebeğiniz uyanık olduğunda yüzükoyun yatırın, boyun ve sırt kasları güçlensin.

Ses çıkaran, hareketli, renkli oyuncaklar alın. Avuçlayabileceği yumuşak oyuncaklar, çıngıraklar alın. Yatağının yanına kırılmayan ayna, yumuşak oyuncaklar, renkli kitaplar asın. Yüz yüze konuşun, şarkılar söyleyin, ismini kullanın. Gülümsemelerini, seslerini, mimiklerini taklit edin. Bebeğinizi sakinleştiren ses ve oyuncakları öğrenin.

4'üncü Ayda...

Bebekler bu ayda kendi etraflarında dönmeye başlarlar. Mutlu olduklarında daha çok ses çıkarırlarken, mutsuz olduklarında ağlar, kendilerini bu yolla ifade etmeye başlarlar. Diş çıkarma sıkıntıları başlayabilir. Elini sık sık ağzına götürecektir.

Bu dönemde, bebeğinize ilginizi gösterin. Onunla konuşun, şarkı söyleyin. Bazen sadece yüzüne bakıp gülümseyin. İkili ilişkinizin gelişmesine dikkat edin. Değişik sesler çıkaran oyuncaklar, ilgisini çekecek renkli objeler alın. Size özel “oyun zamanları” yaratın. Eline farklı dokularda oyuncaklar verin. Bebeğinizi sırt üstü yatırın , birlikte egzersiz yapın. Kollarını göğüs kafesi üzerinde çaprazlayın, tekrar açın. Bacaklarını ayak bileklerinden tutup yukarı- aşağı yavaş yavaş hareket ettirin.

6-7'inci Aylarda...

Bu aylarda önce destekli, sonra desteksiz oturmaya başlar. Mama sandalyesinde oturtmaya başlayabilirsiniz.
Kendi etrafında kolayca döner. El bilekleri üzerinde yüzükoyun durur. Oyuncaklara ilgisi artar. Oyuncağa uzanır, eli ve tüm parmakları ile istediği şeye uzanıp alır. Elindeki cisimleri, oyuncaklarını birbirine vurabilir. Bir elindeki cismi, diğer eline geçirebilir.

Onunla oynadığınızı anlar, karşılıklı ilişkiye daha çabuk girer. "Ce- e" yaptığınızda güler. Tek heceleri söylemeye başlar. Kendi ismini tanıyabilir.

Bu aylarda annesine bağlılığı artar, aile üyelerini tanır. Çocukları büyüklerden ayırır.
Ona şarkılar söyleyin. Kitap okuyun. Hayvanların çıkardıkları sesleri öğretmeye çalışın. Aynanın karşısına geçin, kendi görüntüsüne güler.. Müzik çalın, beraberce dans edin.

8-9'uncu Aylarda...

Artık yabancıları tanıyıp, yadırgayabilir. Şimdiye kadar topluluk içine rahatça çıkardığınız çocuğunuz, başkalarını görünce ağlayabilir. Mama, baba gibi heceleri söyler. Aynı sesleri sürekli tekrarlar ve daha fazla sesleri taklit edebilir.

Bu aylarda bir yerlerde tutunup, ayağa kalkabilir. Yavaş yavaş sıralamaya da başlayabilir. Yatar pozisyondan, oturur pozisyona kendisi geçebilir. Emekler,  merdivenleri emekleyerek çıkabilir. Kollarının altından dik tutulunca adım atmak ister. Çevresindeki eşyalardan, objelerden zarar görmemesi için, evinizi güvenlikli hale getirmeniz gereklidir.

12'inci Ayda...

Artık bebeğiniz 1 yaşına geldi.. Bazı bebekler 1 yaşında yürüyebilir. Çoğu “ anne “, “ baba “nın anlamını bilir. Aileden insanlara bağlılık gösterebilir.

İnsanlarla oynamayı, oyuncaklarla oynamaya tercih eder. Onunla oyun oynayarak daha çok zaman geçirin. Hikayeler anlatın, şarkı söyleyin. Ona renkli çocuk kitapları okuyun. Diğer çocuklarla oynamasını sağlayın. Boya kalemleri alın, kalem tutmaya alıştırın. Renkli üçgen, kare, dikdörtgen şeklinde oyuncaklar alın. Yumuşak bir topla oyun oynayın.

Bu dönemde, eşyaları göstererek, isimlerini söyleyiniz. Tekrar ettikçe daha iyi öğrenecektir. Yeni şeyler öğrendikçe, onu yüreklendirin. Ona gülün, “ Aferin “ deyin.

Yaptığı şeylere çok fazla “ hayır “ demeyin. “ Hayır “ dediğinizde durması gerektiğini bilmeli, bu yüzden gerçekten gerektiği zaman kullanın. Onun her şeyi anladığını düşünüp, yapmaması gereken şeyleri neden yapmayacağını anlatın.

Bel Ağrısını Dikkate Alın!

Son zamanlarda beliniz çok fazla mı ağrıyor? Yanlış bir hareket yaptığınızı düşünerek ağrınızı geçirsin diye aldığınız ilaçlar işe yaramıyor mu? O zaman bir hekime başvurmanızda fayda var…

Hisar Intercontinental Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Teoman Benli ile bel ağrılarının ne zaman dikkate alınması gerektiğini konuştuk.

Geçirilmiş bir travma öyküsü olmamasına rağmen, bacaklarda uyuşma, kuvvet kaybıyla giden hastalarda omurganın hastalıklarının düşünülmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Benli; ‘Bel ağrılarının büyük çoğunluğu aslında yanlış duruş, mekanik sebepler ve sigara alışkanlığına bağlıdır. Ancak uzun süredir devam eden şiddetli bel ağrılarında bazı ciddi omurga hastalıklarını düşünmek gerekir.

Geçirilmiş travma öyküsü olmayan ve bacaklarda uyuşma, kuvvet kaybıyla giden ileri yaş hastalarda, omurilik veya sinir köklerinin basısına yol açan omurga kanal darlığı nedeniyle oluşan spinal stenoz, ve bel omurlarında kayma akla getirilmelidir. Özellikle bu hastalarda ayağa kalkar kalkmaz kişinin yürümesine engel olan ciddi kramplar hastalığın önemli işaretlerinden biridir.

Hafif ve basit yaralanmalarla ortaya çıkan ciddi ağrıda ise ileri yaşlarda kemik erimesine bağlı kırıklar, özellikle kilo kaybı, halsizlik ve ateş eşlik eden olgularda omurga veremi, omurga iltihabı veya omurganın kanserlerinin de araştırılması gerekir. Bu nedenle uzun süredir devam eden şiddetli bel ağrılarınız söz konusuysa mutlaka bir ortopedi ve travmatoloji hekimine başvurun.’ diye konuştu.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Kulağınızın Arkasında Gençlik Yatıyor

Kulağınızın arkasında gençliğin gizli olduğu aklınıza gelir miydi? Yaşın ilerlemesiyle birlikte görülmeye başlayan çizgileri, sarkmış derinizi, "yaşlanıyorum" korkusunu artık kulak ardı edebilirsiniz.

Cildinizin yıpranan, solan, çizgilere yenik düşen bölgelerini yenilemek için gençliğinizi ve tazeliğinizi, kulağınızın arkasındaki gençlik hücreleri ile geri kazanabilirsiniz.

Ünlü şarkıcı Sertap Erener, daha genç ve daha güzel görünmesinin sırrının, Almanya’da yaptırdığı “Kök Hücre tedavisi” olduğunu söylüyor. Türkiye’de hücresel tedaviler ile ilgili çalışmaları ilk uygulayan hekimlerden olan Estetik Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, ülkemizde pek bilinmeyen ve dünyada son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlayan Kök Hücre tedavisinin bir çeşidi olan ve Sertap Erener’in de başvurduğu kulak arkasındaki dokudan alınan hücre tedavisi yöntemini anlatıyor. “Fibrocell yöntemi” olarak adlandırılan bu yöntemde, kulak arkasından alınan dokunun içinden elde edilen fibrosit adı verilen hücrelerin laboratuvar ortamında saflaştırılıp çoğaltılarak fibroblast adlı aktif hallerine dönüştürülmesi sayesinde kolajen sentezi yaptıklarını, yüze nakledilmesiyle de ciltte gençlik etkilerini oluşturduğunu söylüyor.

Kendi Dokunuzla Gençleşin

Estetik Cerrah Alper Tuncel, yaşlandıkça cilt altı dokularında azalma olduğunu ifade ederek, dokularda yer değiştirmeden dolayı özellikle yüzde belirgin çizgilerin çıktığını belirtiyor. Bu çizgilerin ve kırışıklıkların içinin doldurulması için bugüne kadar, sıvı silikon, kolajen, hyalüronik asit gibi maddelerin kullanıldığını, zaman içinde bu maddelere bağlı sorunların gözlendiğini söylüyor. İnsanın kendi dokusu ile uyumlu olan fibrocell uygulamalarının çok daha iyi sonuçlar doğurduğunu belirtiyor. Bu dokunun kulak arakasından alınma sebebinin ise, görünmeyen bir bölge olması sebebiyle tercih ettiklerini sözlerine ekliyor. Bunun haricinde hastanın eğer mevcut izleri varsa (sezeryan, apandist izleri gibi) buradan da doku parçası elde edilmesinin mümkün olduğunu ekliyor.

Bu Yöntemin Diğer Yöntemlerden Farkı Nedir?

Op. Dr. Alper Tuncel; diğer maddelerle yapılan operasyonlardaki olası risklerin tamamen yok olduğuna değinerek, kişinin kendi dokusundan alınan hücrelerin reaksiyon veya enfeksiyon gibi komplikasyonlar oluşturmadığını belirtiyor. Vücudun görünmeyen yerinden alınan dokunun, enjekte edilen yerin karakteristiğini aldığını, yani dudak kenarı çizgilerini yok etmek için kullanılıyorsa ağız kenarındaki doku gibi davranmaya başladığını söylüyor. Bu yöntemin, hem kırışıkların giderilmesinde hem de cildin daha gergin ve parlak hale getirilmesinde kullanıldığını söylüyor. Fibrocell yönteminin hücresel bir tedavi yöntemi olduğunu fakat “kök hücre tedavisi” olarak adlandırılmaması gerektiğini de özellikle sözlerine ekliyor. Vücutta bulunan problemli dokunun, kişinin kendi hücresiyle tamamlanmasını sağlayan bir yöntem olduğunu vurguluyor. Ayrıca kök hücre tedavisinin gün geçtikçe geliştiğini, yağ hücrelerinin, kan hücrelerinin ve kemik iliği hücrelerinin birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaya başladığını belirtiyor.

Kişilik Tiplerine Göre Beslenme


Bu güne kadar yapılan birçok bilimsel araştırmanın sonucuna göre; kişilerin genel karakteristik özelliklerine göre çeşitli kişilik tipleri oluşturulmuştur. Aslında kişinin beslenmesi, diyete uyumu ve zayıflama konusundaki fikirleri de bu kişilik özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Peki kişilik tiplerine göre sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirme ve diyete uyum nasıl farklılık gösterebilir?

En çok yapılan kişilik sınıflandırması A ve B tipi kişiliktir.

A tipi kişilik; genelde hırslı, sabırsız özellikler sergilemek ile birlikte başarıyı sayı ile ölçümleme özelliğine sahiptirler. Rekabetçi ve kendilerini sürekli baskı altında hisseden kişilerdir. Bu tip kişilik özellikleri sergileyen kişilerin zayıflama ve diyet yolculuğunda karşılaşabilecekleri engeller ise şunlardır:

- Hırslı ve sabırsız olduklarından ötürü hızlı kilo verme telaşı yaşayabilir, buna bağlı olarak olumsuz sağlık sonucu doğurabilecek yanlış diyetler uygulayabilirler. Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlıklı kilo kaybını haftalık 0.5-1 kg arasında tanımladığı unutulmamalıdır.


- Rekabeti sevdiklerinden ötürü, arkadaş grubu veya aile fertleri ile diyet yapmaları uygun olmayabilir. Başarısız oldukları haftalarda rekabetçi özelliklerinden ötürü motivasyonlarını yitirebilirler.

- Başarıyı sayıyla ölçtüklerinden ötürü, kilo vermeleri yavaşladığında sıkılabilir ve pes edebilirler. Bu nedenle gerçekçi ve ulaşılabilir kilo kayıp hedefleri belirlemeleri gerekir.

B tipi kişilik; sakin, sabırlı ve rekabetçi yapıda olmayan özelliklere sahiptir. Telaşlı değillerdir ve kendilerini baskı altında hissetmezler. Bu kişilik özellikleri sebebi ile; kilo vermelerinin yavaşladığı dönemlerde çözüm üretmeye yönelik hareket edebilir, zayıflamanın bir süreç olduğunu kabul ederek, A tipi kişilik özelliklerine sahip kişilere göre uzun zamanda daha büyük başarılar elde edebilirler.

Littauer ve Littauer’in 1998’de yaptıkları sınıflandırmaya göre, 4 çeşit kişilik tipi vardır.

Popüler optimistler; genelde göz önünde bulunan, bulundukları ortamda dikkat çeken, genelde yüksek sesle konuşan ve beden dilini iyi kullanan kişilerdir. Sohbeti çok severler. Bu tip kişilik özelliklerine sahip kişilerin, zayıflama yolculuğunda veya diyet yaparken en çok zorlanacakları alan, sosyal çevreleri ile yemeğe çıktıkları zamanlar olabilir. Genelde dışarıda olmayı sevdiklerinden, diyetlerini dış çevrede yenen yemeklere adapte etmekte güçlük çekebilirler. Bu nedenle popüler optimistler diyet yaparken, mutlaka sosyal yaşamlarını bu sürece adapte etmeye çalışmalıdır. Gidecekleri restoranın menüsünü önceden inceleme, alkollü içecek tüketilecek organizasyonların bir süre için sayısını azaltma veya kaçamak yapılan günlere göre düzenli egzersiz yapmaya başlamak gibi çözümler üretmeleri uygun olacaktır.
Diyetisyen ve Yaşam Koçu
Gizem Şeber

Mükemmelliyetçi melankolikler; tertipli, düzenli, her şeyin mükemmel olmasını isteyen, zarif ve kusursuz olmaya çalışan kişilerdir. Diyet sürecinde ya hep ya hiç gibi bir yaklaşım izleyebileceklerinden ötürü diyet uygularken yapabilecekleri en ufak bir hata veya diyetten sapma durumu, uyguladıkları programın tamamını bırakmalarına sebep olarak zayıflama sürecini sekteye uğratabilir. Mükemmelliyetçi melankolikler; diyet sürecinin içinde oluşabilecek kaçamaklara veya bozulmalara karşı motivasyonlarını yüksek tutmalı, ve kaçamaklar ile moral bozmak yerine kaldıkları yerden diyet süreçlerine devam etmeyi öğrenmelidirler.

Başka bir sınıflandırma da; içe dönüklük ve dışa dönüklük olarak tanımlanır.

İçe dönük kişilerin kilo verme sürecinde iç motivasyonlarını sürekli yüksek tutmaları gerekir. Amaç, basamaklara ayrılmalıdır ve her basamak çıkıldığında kişi kendisine ödül vermelidir.

Dışa dönük kişilerde ise dış motivasyon daha çok önem taşır. Bu kişiler, kilo vermeye başladıktan sonra en çok motivasyonlarını yitirdikleri zaman, çevresindeki kişilerin “çok güzel olmuşsun” “bu kadar yeter, daha kilo verme” gibi tepkileridir. Bu tepkiler, dışa dönük kişide her şeyin yoluna girdiği düşüncesini oluşturur ve bu da nihai amaca ulaşılmasını engelleyebilir. Bu nedenle dışa dönük kişilerin, gerekirse yakın çevrelerini olumlu veya olumsuz yorumlarda bulunmamaları konusunda uyarmaları gerekebilir.


Erkek yüz bölgesine odaklanır

Sessizliği yırtan çığlık
Seks sırasında hissettikleriniz yüzünüzden okunur. İlişkiden alacağınız zevki ikiye katlamak için önerilerimize kulak verin.

Son zamanlarda duyduğumuz bir araştırmanın sonuçları bizi gerçekten şaşırttı. Buna göre; çoğu kadın seks sırasında vücudunun nasıl görüneceği konusunda kaygılanırken aslında erkekler birlikte oldukları kadının yüzüne, vücudunun diğer yerlerinden çok daha fazla dikkat ediyorlarmış!

Araştırmacılar, erkeğin yüz bölgesine odaklanmasını; yüzdeki ifadenin onun dokunuş ve okşamalarının hoşunuza gidip gitmediğini ve orgazm olup olmadığınızı göstermesine bağlıyorlar. Artık aldığınız zevki erkeğinize göstererek onu heyecanlandırabileceğinizi biliyorsunuz. Bundan sonra yapmanız gereken, aldığınız zevkin tüm benliğinizi sarmasına izin vermek ve bencil olmayıp bunu partnerinizle paylaşmak.

Bunun için başlangıç olarak sevişme sırasındaki yüz ifadenizden utanmayı bırakın. Yüzünüzdeki kan dolaşımının artması yanaklarınızın parlamasına ve terlemenize neden olurken, gözleriniz ve ağzınız gerilmekle gevşemek arasında gider gelir. Bu görkemli anları en iyi şekilde yaşamak için verdiğimiz ipuçlarını takip edin.

Derin nefes alın
"Derin ve yavaş yavaş nefes almak, konsantre olmanızı sağlar. Sizi, dış dünyanın karışıklığından, tüm duyularınızın daha yoğun olduğu ve bu sayede kolayca rahatlayıp, gevşeyebileceğiniz, iç alanınıza doğru çeker" diye anlatıyor Touch Me There! (Buraya Dokun!) adlı kitabın yazarı, cinsellik uzmanı Yvonne Fulbright. Beyniniz tümüyle duygularınızın etkisi altındayken fiziksel kusurlarınıza kafa yormanız da imkansız olacaktır.

Onu takip edin
Fulbright, "Sevgiliniz gözlerini kısıp, dudaklarını ısırdığında ya da herhangi bir keyif belirtisi gösterdiğinde onun yüzüne odaklanın" diyor. Onun aldığı keyfi yaşamak için sevgilinizin tepkilerinden faydalanabilirsiniz. Keyifle karşılayacağı bu durum ayna etkisi yaratarak size heyecan olarak geri dönecektir. Göreceksiniz; mutluluk daha çok mutluluk getirir.

İnlemelerinizi boğmayın
The Complete Idiot's Guide to Amazing Sex (Acemiler İçin İnanılmaz Seksin Rehberi) kitabının yazarı Sari Locker; bazı kadınların zirveye ulaşırken inlemekten ve haykırmaktan utandıklarını söylüyor. Oysa doğal olan hiçbir ses ya da mimiğe ket vurmamak gerektiğini, bunların geri dönüşlerinin müthiş olacağını sözlerine ekliyor.

Son olarak, yapılan ankete katılan erkeklerin yarıdan fazlasının partnerlerinin orgazmsırasındaki yüz ifadesini çekici bulduklarını belirtelim. Geri kalanların çoğu, yüz ifadesindeki değişikliklerin farkında olmadığını söylese de yeni deneyimlere açık olup ilişkinize heyecan katmanızı öneriyoruz.

Migrenden Proloterapi İle Kurtulun

 Dokuları yeniden canlandıran tedavi yöntemi “Proloterapi” migrene kalıcı çözüm getiriyor.

Anestezi ve Reanimasyon Uzm. Dr. İlker Solmaz, dokuları yeniden canlandıran tedavi yöntemi “Proloterapi” ile migren ataklarının azaltıldığını ve çoğunlukla da kalıcı olarak tedavi edilebildiğini söyledi.

Çağımızın hastalıklarından biri olan migren, ağrı geldiği zaman birçok kişinin yaşamını çekilmez hale getiren bir hastalık. Uzun soluklu tedavilerle ancak başa çıkılabilen migrenden Proloterapi ile kurtulmak mümkün.

Anestezi, Reanimasyon ve Proloterapi Uzmanı Dr. İlker Solmaz, migrenin belirli aralıklarla gelen hafif baş ağrısından, çok şiddetli baş ağrısına kadar değişen bir hastalık olduğunu belirterek, hastalığın genellikle tek taraflı, yoğun ve zonklayıcı tarzda bir baş ağrısı, bulantı, kusma, görme bozuklukları, ışıktan ve sesten rahatsız olma, baş dönmesi gibi bulgularla seyrettiğini anımsattı.

Ağrının nedeni ortadan kaldırılıyor
Uzm. Dr. Solmaz ağrı kesicilerin ağrıyı bir süre için ertelediğine işaret ederek, Proloterapinin ağrının nedenini ortadan kaldırdığını vurguladı. Dr. İlker Solmaz, yönteme ilişkin şu bilgileri verdi:

“Boyun ve baş bölgesinde yer alan ağrıların en çok sebebi boyun omurgasını birbirine bağlayan bağlardaki harabiyettir. Omurgadaki bağların zayıflığı boyun baş-boyun bölgesindeki kasların kasılmasına bu da şiddetli ve ağrı kesicilere cevap vermeyen ağrıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Proloterapi uygulamasıyla bu bölgede yer alan hasarlı bağlara yeniden can veriyoruz. İçerisinde şekerli serumun da bulunduğu özel bir sıvı enjeksiyonu ile hasarlı bölgede mikropsuz iltihap oluşturuyoruz. Bu iltihaplı bölge kısa zamanda tamirci hücreler tarafından işgal ediliyor ve o bölgede sağlam bir dokunun oluşması sağlanarak ağrının nedeni ortadan kaldırılıyor.”


Migren Yaşamınıza Engel Olmasın
Migren ataklarını tetikleyen unsurların kişiden kişiye değiştiğinin altını çizen İlker Solmaz, yüksek tansiyon, kadınlarda regl dönemleri, alkol, duygusal stres, aç kalma ve çok fazla ya da az uyku gibi fiziksel stresin yanı sıra, iklim değişikliği, yoğun kokular, göz kamaştıran yoğun ışıklar ve ses gibi faktörlerin en sık görülen tetikleyiciler olduğunu belirtti.

Uzm. Dr. İlker Solmaz
Migren şikâyetiyle gelen tüm hastaların Proloterapi yöntemi ile ilaç kullanmayı bıraktıklarını ve atakların tekrarlamadığını vurgulayan Uzm. Dr. İlker Solmaz; 4-6 seansta migren ataklarından kurtulmanın mümkün olduğunu dile getirerek, Proloterapinin yanı sıra yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

• Yaşam tarzının düzenli olması,
• Düzenli uyumak,
• Düzenli yemek yemek,
• Bilinen tetikleyicilerden uzak durmak (kafein, eski peynir, et koruyucuları, monosodyum glutamat, salamura ürünler, çerez)
• Düzenli aerobik egzersiz yapmak,
• Stresi azaltmak, stresli durumlardan kurtulmak için ileriye yönelik plan yapmak,
• Boş zamanlar, hobiler, sosyal aktiviteleri artırmak,
• Çevresel etkenlerden kaçınmak,
• Güneş gözlüğü takmak,
• Dumanlı, kokulu, gürültülü ortamlardan uzak durmak,
• Vücut duruşunun düzgün olmasına dikkat etmek.

Kadınlarda en çok görülen 6 hastalık

Kadınlar fizyolojik yapıları gereği yaşamları boyunca pek çok hastalıkla karşı karşıya kalıyor. 

Kadınlara özel sağlık problemleri çoğunlukla erken tedavi ile çözüme kavuşabilirken, gerekli önemin gösterilmediği durumlarda ciddi sonuçlar ile karşı karşıya kalınabiliyor. Kadınların hayatları boyunca karşısına en sık çıkabilecek 6 hastalık ile ilgili bilgi veren Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Zeynep Yılmaz, “Önemsemeyip geçiştirdiğiniz her hastalık tedavi sürecini uzatır” dedi.

Çocuklukta ve menopoz sonrasında görülen kanamalara dikkat
Kadınların hayatları boyunca en sık karşılarına çıkan sorunların başında adet düzensizlikleri gelir. İlk adet 12-13 yaşlarında görülür. Eğer çocukluk döneminde kanama görülürse bunun mutlaka araştırılması gerekir. Buluğ çağı ile menopoza yakın dönemlerde ise vücut bu yeni sürece adapte olmaya çalıştığı için adet düzensizlikleri sıkça görülebilir. Ancak beklenmedik zamanda ortaya çıkan, düzensiz, leke tarzında veya uzun süreli kanamalar mutlaka araştırma ve tedaviyi gerektirir. Menopoz döneminden sonra görülen kanamanın miktarına bakılmaksızın üzerinde önemle durmak gerekir.

Yanlış beslenme polikistik over sendromunu tetikliyor
Kadınlarda en sık rastlanan hormon bozukluğu polikistik over sendromudur. Nedeni tam olarak bilinmese de yanlış beslenme, aşırı kilo alma gibi problemler hastalığı tetikleyebilir. Hastalık tipik olarak genç kızlarda ve genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Polikistik over sendromu görülen kızlarda genellikle kilo fazlalığı, tüylenme, saçlarda dökülme ve sivilcelenme problemleri görülür.

Tedavideki ilk aşama kilonun kontrol altına alınmasıdır. Polikistik over sendromlu kadınlarda kilo kaybı biraz daha zordur. Hormon bozukluğuna bağlı kilo alımı varsa diyetin buna göre planlanması gerekir.

İdrar kaçırma büyük sosyal problem
İdrar kaçırma sorunu çok önemli bir sosyal problem olup, günümüz modern tedavileri ile başarılı olarak ortadan kaldırılmaktadır. Temelde kadınların hastalığı olan idrar kaçırma 35 yaşın üzerindeki her 5 kadından birinde görülmektedir. Kişinin sosyal yaşantısını etkileyecek olan her idrar kaçırma bir hastalıktır ve tedavi edilmelidir. İdrar kaçırma; öksürme, hapşırma, gülme gibi karın içi basıncın arttığı durumlarda ortaya çıkabileceği gibi, daha az eforla da meydana gelebilir.

Vajinal akıntılar cinsel sağlığı olumsuz etkiliyor
Kadınların cinsel sağlığını ve yaşamını olumsuz etkileyen ve daha çok enfeksiyon kaynaklı olan “vajinal akıntılar”, normal fizyolojik akıntılar ve enfeksiyona bağlı akıntılar olarak ikiye ayrılır. Kokusuz, saydam, renksiz, adetin belirli zamanlarına göre miktarı artıp azalan akıntılar normal fizyolojik akıntılardır. Rahim ağzından gelen sümüksü ve saydam renkli bu akıntılar hormonlarla ilgili olduğundan belirli zamanlarda artış gösterir. Enfeksiyona bağlı olarak ortaya çıkan akıntıların belirtileri arasında renkli, kokulu, rahatsız edici miktarda görülmesi sayılabilir. Bunlar bakteri, mantar ya da parazit kökenli olabilir.

Menopoz hastalık değil bir geçiş dönemidir
Menopoz, bir hastalık olmayıp, kadın hayatının en önemli geçiş dönemlerinden biri olarak sayılabilir. Adet düzenleri bozulduğunda bir çok kadın menopoza girdiğini söylese de, menopoz bir kadının peşi sıra 12 ay adet görmemesidir. Menopoza giriş yaşı dünya genelinde 45-53 arasında değişirken ortalama 51 yaş olarak bildirilmektedir. Ülkemizde ise 46-48 yaşlar arasındadır. Menopoz döneminin başlamasıyla eksilen östrojen hormonuna bağlı olarak; sıcak basmaları, terleme, uykusuzluk, vajinal kuruluk, seksüel istekte azalış, idrar problemleri, yorgunluk, ruh hali değişiklikleri, dikkat ve hafıza sorunları gibi belirtiler ortaya çıkar. Ayrıca menopoza giren her kadın şikayeti olmasa dahi kemik kaybından korunmak veya cinsel hayatının devamlılığı için hekime başvurmalıdır.

Şiddetli adet ağrıları yaşam kalitesini düşürüyor
Adet gören kadınların yarısından fazlasının kanamalarının ilk bir-iki günü ağrısı olmaktadır. Genellikle bu ağrı hafiftir, ancak bazen günlük aktivelerini kısıtlayacak kadar şiddetli olabilir. Bu şiddetli ağrı dismenore olarak adlandırılır. Dismenore bulguları arasında alt karında ağrı veya kramplar, baş ağrısı, bulantı – kusma ve baş dönmesi sayılabilir. Dismenorenin tedavisi ilaçlar ve ağrıyı azaltan teknikleri içerir ancak bazı olgularda cerrahi işleme gerek duyulabilir.